29 Haziran 2009

Ey zaman !

Hep bir acelemiz var, hep bir telaşımız.

Bir yerlere yetişme stresi içindeyiz.
Hayatımızın her günü parsel parsel; işe yetiş, eve yetiş, arada bir iki özel işe yetiş. Yetiş babam yetiş.
Biz kaçıyoruz, akreple-yelkovan peşimizde.
Böyle olunca da nefes nefese kalıyoruz. Ha düştük ha düşeceğiz.
Halbuki çocukken böyle sorunlarımız yoktu bizim. O vakitler biz akreple-yelkovanın peşindeydik. Geçsin diye beklerdik zaman, geçmezdi.
18 derdi herkes o bile gelmezdi. Meğer sihirli rakammış 18. Ne oluyorsa ondan sonra oluyormuş.
Elinize kağıdı kalemi alıp 2000 yılında kaç yaşında olacağınızı hesaplamadınız mı siz hiç. Ben hesaplardım. 30'lı yaşlar çıkardı. Ulaşılmaz gelirdi o zamanlar. O günleri görebileceğimi, o kadar çok yaşayacağımı bile düşünmezdim.
Şimdi zaman geçmesin de 40'lara, 50'lere gelmeyelim diye bakıyoruz ama ne mümkün saatler günleri, günler ayları, aylar yılları öyle bir birbirine bağlıyor ki ayırabilene aşkolsun.
Çocukken dingindi hayat. Zaman sorunumuz yoktu. Yapılan tek şey oyun oynayıp, ders çalışmaktı. Ne bir yere yetişme telaşı vardı, ne maaş gününü bekleme heyecanı.
Büyüyünce öğrendik; "Kaçan kovalanırmış."Biz zamandan kaçıyoruz, zaman bizi kovalıyor.Boş boş otururken geçmez zaman. Otobüsü kaçırmışsınızdır, yenisini beklerken bakar durursunuz saate değil akreple-yelkovan saniye bile ilerlemez. Ama bir yerde randevunuz varsa saatinize hiç bakmayın çünkü muhteşem üçlü; mahşerin atlıları gibi koşturup durur.
Hayat koşusunda hız kesip yakalanmak istemiyoruz akreple-yelkovana. Biliyoruz ki sobelendiğimizde birşeyler bitecek.
Koşturmaya devam... Biz önde akreple-yelkovan arkada.
Yapacak bir şey yok; diyecek de tek şey var: "Sözüm ki tek sana geçmez celladımsın ey zaman."

27 Haziran 2009

St. Nixe'den Selam



Herkese merhaba.
İlk olarak yazımın bu kadar geç geldiği için özür dilerim. Yeniyim artık n'apalım (:. Aslında madem bu kadar geç kaldım bari direkt bir konu hakkında yazayım dedim. Ama ilk yazım olduğu için kendimi tanıtayım daha iyi diye düşündüm.

St.Nixe diyorum; yabancı arkadaşlarım bu ST eklentisini görünce beni hristiyan falan sanarlar da alakası yoktur :D Bilmem aranızda da öyle düşünen çıktı mı (: . Her neyse. Şimdiden de gördüğünüz gibi ifadeleri çok sık kullanıyorum.El alışkanlığı ne olmuş yani :P

Ben buraya nasıl geldim?
Şöyle oldu (: . Herşey normal giderken birden Evcil Pandacık yanıma geldi ve Rivayet Abla böyle böyle bu işi yapar mısın? diye sordu.Ben de hemen atladım tabii :D .
Kendisinin de dediği gibi tiyatro,müzik,internet benim hayatımı oluşturan unsurlardan bir kaçıdır (:. Gitar ve keman.. Enstrumanlarım ^^ .
Şimdiye kadar bir kaç forumda yazmıştım.Adminlik yaptığım bir kaç site vardı falan ,neyse ne bunlar önemsiz xD.
En iyisi daha fazla uzatmayım.. Zaten bu yazıyı gönderebilecek miyim onu da tam bilmiyorum (:. Bu bir tür Hoşbulduk yazısı olsun (: ...hmm.. bitti :P

24 Haziran 2009

Beni değil bizi sevdim

"Bizi sevdim. Beni ya da seni değil. İkimiz bir olduğumuz zaman güzel herşey."
Ne zaman, nerede, kimden duydum hatırlamıyorum ama altına imza atıyorum.
Hayatı benimle paylaşan; sadece doğruları değil, yanlışları öğretip, "Biz"in anlamını kuvvetlendiren herkese teşekkür borcum var.
Ailem olmasaydı, "Ben" olmazdım zaten. Onlar olmasa "Biz..."
Sıcak bir evim, yüzüm biraz asıldığında nedenini çözmek için gözümün içine bakan, yaptığım her işten gurur vesilesi çıkarıp beni yücelten, nerede olursam olayım bir şekilde sesini duyuran bir ailem varsa, "Biz bir aileyiz", "Biz kardeşiz" derken bile ses daha gür çıkıyorsa "Ben"im de hayatı ve kendimi sevmem için çok nedenim var demektir.
Aynı hedef uğruna kader birliği yapılan, birlikte büyünen, bir fincan kahveye sohbetini katan, tam aklından geçirirken MSN'den pencere açıp kendini göstererek; "Kalp kalbe karşı" dedirten, ağlamak istediğinde omzunu uzatan, gülücüklerini kahkahaya çeviren, kendini yalnız hissettiğinde yanı başında beliren "Bizimkiler" olmasa "Ben" çok yalnız kalırdım.
"Ben" değil "Biz bir ekibiz" diyebilmek güzel olan. Güzel bir iş yaptıktan sonra gülen yüzler, çırpılan eller. Para kazanırken aynı havayı solumak. Bir mecburiyeti yol arkadaşlığına çevirmek. Daha önce hiç tanımadığınız birine "Kardeş" diyebilmek, bir çok büyüğü "Ağabey" olarak kabullenmek.
"Ben"ken "Biz"olmak.
Liste böyle uzayıp giderken, "Biz"ler, "Ben"i güçlendiriyor. O, şu, bu, onlar, "Ben"i üzüyor belki ama "Biz"e birşey yapamıyor.

İtiraf Mealcisi...

Le_docteur, Kadın , 24 , İstanbul
Canı sıkılınca değişiklik olsun diye yanına el örgüsünü alıp, hastanenin psikiyatri servisine yatan, bu da yetmezmiş gibi oradaki hemşireleri, ''Bana kim daha iyi bakarsa, mühendis oğluma onu alacağım haberiniz olsun'' diye gaza getirmeye çalışan benim sevgili pamuk anneannem olur.
Meali:Ailecek dayımdan ümidi kestik, anneannem onu evlendirebilmek için hastanelere bile yatar oldu...Ben de buraya yazayım..belki bir kısmet çıkarda evlendirebiliriz...ama biraz acele...anneannemin “manyak karı” diye adı çıkacak yoksa... hem de mühendistir benim dayım... bekar itiraf.com kadınları mesajlarınızı bekliyorum...
(Ya da boşverin, anneannemle beraber biz de yatalım hastaneye...canı her sıkıldığında hastaneye yatmasına izin verdiğimize-bunu normal karşıladığımıza göre bizim de ruhsal sorunlarımız var..hem dayıma güzel bi hemşire buluruz beraber :))

***

M.Ali.Müşavir, Erkek , 32 , Gaziantep
Haftasonu gittiğimiz bir halk plajına almadılar bizi. Yurdumun çeşitli illerinde iyi mevkilere gelmiş bu dört aslan gibi adamı almadılar evet. Almadılar çünkü yanımızda dam yoktu. Almadılar çünkü belimizde şort omzumuzda havlularla hangi karizma meslekleri icra ettiğimizi bilemediler. Elimizi sallasak ellisi potansiyelindeki adamlar olduğumuzu göremediler de, potansiyel plaj abazası gözüyle baktılar hepimize. Ne yaptılar, adam başına 15 TL giriş ücreti istediler yarım saat gireceğimiz bir denize. Biz de saf saf kapıdan dönerken “Ne kadar da pahalıymış, başka yerde girelim" dedik. Meğer bize ne gözle baktıklarını fark edememişiz, geri dönmemiz için öyle demişler ve asıl fiyat 5 TL imiş. Öğrendim içime battı, kınıyorum ve ağlamak istiyorum.
Meali:O kadar burnu havada bir gerizekalıyım ki...belirli bir mevkiye gelmeyi adam olmak sanıyorum...Benim gibi dangalak olan 3 arkadaşımla karı-kıza bakmaya plaja gittik geçen gün..hehehe fakirler diye laf atcaktık bi de hemcinslerimize..bizi fakir abaza(n)lardan sanıp içeri almadılar..Olur mu? Halbuki biz karizma(!) meslekleri olan Abaza(n)lardık... Çok üzüldüm...durumu süper karizma mesleğime gidip protesto edicem...bundan sonra da halka açık yerlere boynuma “benim karizma mesleğim var” yazılı pano asarak gitmeyi düşünüyorum...Görgüsüz gerizekalının biri olduğumu söyler “memleket kimlere kaldı” diyen arkadaşlara selam ederim...

***

xrelated, Erkek , 33 , Ankara
Muhafazakar hastanemde, doktor eşini kongrede bir yabancıyla, hizmetli eşini muhafazakar olduğu için hastanemize gelen bir başka kadın hastayla, ortağım karısını eski sevgilisiyle, hemşire kocasını bir başka hizmetliyle, bekar sekreter evli hocalardan biriyle aldatıyor. Yine bekar bir hemşire her ay adetim gecikti diyerek bana geliyor, ki muhafazakar o da. Bu arada hastanede herkes dindar, herkes ahlaklı; bense görünürde çapkın, uçanı kaçanı yakalayan biriyim. Oysa aklım da fikrim de sevgilimden başka kimsede değil, kimseyle de değilim.
Meali:Hastanemde benim dışımda herkesin hastane içinde ikinci sevgilisi var..Bir tek benim yüzüme bakan yok...Alooo...Size sesleniyorum sevgili hastanem...Ya bana da birini bulun, yoksa hepinizi ispiyonlarım karınıza/kocanıza...Hepinizi biliyorum...

***

ant2002a, Erkek , 50 , Antalya
Sevgilimin kocası, "Mutlaka hayatında biri var bunun..." diye karısından şüpheleniyor. Birlikte aramaktayız...
Meali:Macerayı (!) çok seven bir adamım...Sevgili arkadaşımın şüphelenmesine rağmen karısıyla bir ilişkim var...Hem de yüzsüzlükle arkadaşımla –hiçbirşey olmamış gibi- konuşuyorum...Bir de bunu marifetmiş gibi gelip buraya yazabiliyorum…Çapkınım ben ehühühü…

***

eFe_09, Erkek , 21 , Aydın
Ev arkadaşımla beraber 2 gündür 0 TL nakite sahibiz. İlk olarak dün evdeki bayat ekmekleri yedik ve dün öğlenden beri de sadece su içiyoruz! Daha ne kadar dayanabiliriz bilmiyorum ama bugün sabah kalktığımda, ev arkadaşımı internetten yemek fotoğraflarına bakarken yakaladım ya; gülmekten açlığımı unuttuğum en güzel dakikalardı benim için!
Meali:Açlıktan ölüyoz lan...çevremizde oturan bir hayır sever bize yardım etse de karnımızı doyursa..Yoksa 2 güne kalmaz mefta oluruz ya da birbirimizi yemeye kalkarız... rumuz:internetim_olmadan_asla

***

bervaaa, Kadın , 28 , İzmir
"Fizik benim için önemli değil, çirkin de olabilir." dedim. "Tek istisnası; güzel eller... Ha bir de güzel bir gülüş..." dedim. "Bu ikisi olsun başka şey istemem" dedim. Şimdi çok yakışıklı, iyi kalpli, düşünceli, zeki, sayamayacağım kadar çok olumlu özelliklere sahip bir sevgilim var. Sadece iki tane eksiği(?) var; güzel eller, harika bir gülüş. Of ya mesajım tersten gitmiş. Baştan alıyorum: Fizik çok önemli, çok yakışıklı olmalı öncelikle. Sonraaa...
Meali:Güzel elleri olan güzel gülüşlü birini arıyorum...Fiziki benim için önemli değil..

**

saftirikmişim, Kadın , 25 , Antalya
Cümle arasında "kukumav kuşu" yerine "kukuman kuşu" dersen, "Süperman'in çapkın kuzeni miymiş o?" dememe bozulmayacaksın.
Meali:Çok sivri dilli bir insanım (ya da öyle zannediyorum)...Önüme gelene laf sokuyorum...Yanımda hata yapmayın yakarım hehehe..

21 Haziran 2009

Best of Yasemin

Malumunuz ben Evcil Panda'nın konuk yazarıyım... Petit'in Yeri'nde yazdığım ve artık arşivin tozlu sayfalarında kalan yazılarımı bir kez de buradaki okurların beğenisine sunmaya karar verdim. O zaman beğenilen ve arkadaşların, "Çok iyi olmuş yaa" diyerek beni yüreklendirdiği yazıları sizlerle paylaşmak istedim. İşte ilki geliyor;


... GİBİ YAŞAMAK

Doğmak, yaşamak ve ölmek üzerine kurulu basit bir oyun aslında hayat...
Mutluluğu görmezden gelip; umutsuzluklara kapıları sonuna kadar açarak onu zorlaştıran biziz.
Düz yoldan hedefe gitmek sıkar bizi, labirentlerde kaybolup aynı yola çıkmayı iş sayarız.
Kendimiz olmak yerine, başkaları -gibi- olmanın telaşındayız.
Onun evi, onun arabası, onun parası daha güzel görünüyor göze.
Sever -gibi- yapanlar, terkedip gittiğinde anlaşılıyor gerçek.
Dosta düşmana karşı mutlu -gibi- davranmak gerekiyor.
Kimileri üzülmüş -gibi- yaparken içinden kahkahalar atıyor.
Zengin -gibi- davranmakta kimileri. Marka pantolon giyip, marka çanta taşıyor. Nasılsa boş cebi kimse görmüyor.
Fakir -gibi- görünüp, duygu sömürüsü yapanlar da yok değil hani. Allah'ın rızasına sığınan.
Bilir -gibi- yapan cahiller sarmış etrafı.
Dinler -gibi- yapıyor kimileri...
Birilerine şirin görünmek uğruna öyleymiş -gibi- davranıyor bazıları.
Cesur -gibi- görünüyor çoğu korkudan tir tir titrerken.S
ağlığına şükretmek yerine, çirkin ördek yavrusu -gibi- görüp kendini, kuğu -gibi- olmaya çabalıyor.
Deniz Akkaya -gibi- burnum olsun, Angelina Jolie -gibi- dudaklarım diyor. Sylvester Stallone -gibi- kaslar, Devid Beckham -gibi- saçlar.
Göbeğinden sarkan yağlara bakmadan Çağla Şıkel -gibi- dolaşanlar sardı, podyum misali sokakları.
Erkek -gibi- görünüyor çoğu ama öyle davranmıyor. Kimileri de kadın -gibi olmanın derdinde.
Herşey kandırmaca.
Yaşar -gibi- yapıp, mutsuzluklara davetiye çıkarmak yerine sınırlarımızı bilip mutlu olmak niye bu kadar zor?
En iyisini tabii ki isteyecek insan ama bunu yaparken hırsına teslim olmamalı. Üstü hedeflerken kendinden aşağıdakileri unutmadan ve tabii - gibi- yaparak değil, kendi olarak.

Film-sever Panda :)

Uzun zamandır film izlemiyordum..Geçen hafta elime 5 tane film geçti..Son birkaç gündür onları izlemeye çalışıyorum(dum)..3’ü kült olarak nitelendirilen filmlerden, 2si de öylesine olan filmler :)..Toplam 10küsür saat filan...Benim için fazlasıyla uzun bir süre tabii :)...Çok şükür bugün bitirebildim...Şimdi de filmler hakkında birkaç naçizane yorum yapmaya çalışacağım izninizle...Biliyorum çoğunuz bu filmleri izlemişinizdir.. Yine de çaktırmayın izlememiş gibi yapın yıhyıhyıh :)...
(ayrıca küçük küçük spoilerlar içerebilirmiş, söylemedi demeyin)

HANCOCK
İyi fikir kötü senaryo... Hancock’u bu şekilde özetleyebilirim... Böylesine sıra dışı-güzel bir fikir ancak bu kadar rezil edilebilirdi... Senaristleri tebrik etmek lazım... Herhalde “biz başlayalım gerisi kendiliğinden gelir” diye düşünmüşler, bir şey bulamayınca da “şunu denesek olur mu bunu denesek olur mu” diye filmi bitirmişler...Filmin sonuna kadar tam bir olay örgüsü yok...Prison Break’in son bölümünde Scylla’nın el değiştirmesi gibi konu son ana kadar değişti...Hancock’u sevilen bir kahramana dönüştürme işini uzatıp filmi onun üzerine kursalardı bile kabul edilebilirdi (en azından berbat bir film demezdik)...Ama zorlama ve üstünkörü olaylarla izleyiciyi sıkmak tercih edilmiş...Olaylar arasındaki çelişkileri ve saçmalıkları saymıyorum bile (sayılamayacak kadar çoklar)...Berbat bir sonla da filmi noktalamışlar (hiç kimsenin mutlu olmayacağı bir durumda herkes mutlu)...Oyuncular, efektler, sesler...onlar da fazlasıyla itici...Tam anlamıyla bir hayal kırklığı oldu benim için Hancock (ki kendisinin fragmanını izleyince bayağı umutlanmıştım)..Filmde yüzünüzü gülümseten tek ayrıntı küçük bir Fransız çocuğun çok sevimli “a..hole” demesi..Onun dışında kesinlikle zaman kaybı...(Film sonunda yaptığım tespit şu...-biraz ırkçı gibi olacak ama- başrollerinde bir siyahla bir beyazın oynadığı komedi filmleri berbattır)

THE BUCKET LİST
Geçen sene yayınladığım (çok uzun zaman olmuş, eylül ayı) “Ölmeden önce yapacağınız 7 şey” miminde bahsetmiştim bucket list’in. konusundan...Hatta “kesinlikle en yakın zamanda izleyeceğim” demiştim..Ama o kadar tembelmişim ki bu haftaya kadar erteledim bu izleme işini :)...filme gelince...gerçekten harika bir film(miş)...her şeyiyle hem de...Özellikle oyunculuk kısmı beni çok etkiledi (Morgan Freman, Jack Nichelson)...Kendinizi 2 ihtiyarın yanındaki 3üncü ihtiyar gibi hissediyorsunuz...Fazla yormayan içinizi ısıtan samimi bir film..Bana liste biraz kısaymış gibi geldi, belki biraz daha uzun olabilirmiş..Ya da iyi ki olmamış...O zamanda sıkabilirdi (filmi eleştirecek bir şey bulamayacağım galiba)... Özellikle listede bir maddenin silinmesi var ki...eminim ki hepinizi duygulandıracak...Size tavsiyem (izlemeyenler olabilir hala) filme oturmadan yanınıza bir kağıt kalem alın...Ortalarına doğru kendi listenizi oluşturmak istiyorsunuz...Ben şahsen filmin sonunda bir bucket list oluşturmaya başladım kendime...Hep yanımda bulunduruyorum o günden beri :)...Sonuç olarak bugüne kadar izlediğim en güzel filmlerden biriydi Bucket list...Kesinlikle izlenmesi gereken bir film, benim gibi üşengeçlik yapmayın hemen izleyin derim ben :))

MİLLİON DOLLAR BABY
Bunu da hepiniz izlemişsinizdir..Yine de bir-iki satır yazayım..Çok bilindik bir klişe ile başlayan, klişe bir sonla biten ama ezber bozan film...Yapımcısı Clint Eastwood’a neden usta denildiğini şimdi anladım..Filmin ilk 1.5 saati ile son 30 dakikası iki ayrı parça..bu iki parça çok iyi bağlanmış birbirine...ortaya da çok güzel bir film çıkmış...Ayrıca bayan boksörü canlandıran Hilary Swank’ın değişik bir güzelliği varmış..Ringlerin fırtınası “Tehlike’ye de bayıldım..Morgan Freeman ile Clint Eastwood’a (özellikle sesi çok hoşuma gitti) alkışlarımızı zaten yolluyoruz...Bu hafta Bucket List ile izlediğim en güzel filmdi M.D.B...

CAST AWAY
Bir kargo firmasında çalışan görevlinin uçağı ıssız bir adaya düşer..Film boyunca adamın yaşama ve adadan kurtulma mücadeleleri anlatılır..Cast Away’ın tek olayı bu (Hancock’un senaristlerine duyurulur)...Ve bu sadelik tüm filme yayılmış..Müzik yok..Efekt yok..Fazla konuşma yok..Belgesel tadında, hoş olmuş..Tom Hanks’in oyunculuğuna ayrı bir parantez açmak lazım tabii..Filmi bu kadar izlenilebilir kılan da o...Özelikle Wilson’un (üzerine ağız-göz çizilmiş voleybol topu) kaybolduğu sahnede gösterdiği oyunculukla oturup Wilson’a üzülürken bulabiliyorsunuz kendinizi..
Eksilerine gelirsek...bir kere fazlasıyla uzun...Bir süre sonra –kısa zamanlı da olsa- kopabiliyorsunuz...Ayrıca her yerde gözünüze Fedex ile Wilson reklamlarının sokulması rahatsız edici..Karakterin de sürekli Robinson Cruose ile The Terminal’deki Tom Hanks’i hatırlatması canınızı sıkan baş bir detay (bu eksiyi T.T. daha sonra çekildi, R.C. dışında neyi hatırlatabilir ki başka diye bozabilirsiniz) ..5 yıl sonra medeni hayata dönen Hanks’in tüm paranoyalarını atlatıp hemen uyum sağlaması; filmin ucunun çok açık bırakılması diğer eksiler...Ama tüm eksileri, hayatımızdaki şeylerin kıymetini bilmediğimizi (çakmağın bile) gözler önüne sermesi bile alıp götürüyor (ayrıca bkz. Chuck’ın eve döndüğünde çakmakla oynadığı sahne)..Boşuna kült olmamış, gözünden kaçıran varsa kesinlikle izlemesi gereken film...

30 DAYS OF NİGHT
Pek türüm değildi aslında “fantastik korku”...Ama elime geçmişken (bir de blu-ray görüntü) izleyivereyim dedim... 4 filmin üstüne güzel gitti... Bu tür filmlerde çıta nerdedir bilmem ama fena film değildi... Konu çok klasik bir vampir hikayesi olsa da güzel bir anlatım yakalamışlar...Sürükleyici...Eksi nokta olarak nerede ne olacağını az çok tahmin edebiliyorsunuz.. Neredeyse tüm korku filmi klişelerini kullanmışlar..Fedakar esas oğlan ve esas kız (tabii bunlar birbirlerini çok sevmelerine rağmen ayrılmışlar), kimsesi olmayan ihtiyar adam, sakin bir kasaba, bu kasabadaki esas oğlana tapan o öl dese ölecek koyun insanlar, biraz başkaldırdığı an ölen adamlar, klasik tarafların savaşı, çok güçlü asla yenilmez denilen düşmanların hemencecik yenilmesi, ışıktan korkan vampirler (bir korku filmi çekersem içinde sırf bu klişeye inat ışıktan etkilenmeyen vampirler olacak) vs.vs...tüm klişelerden bol bol kullanmışlar...İzlerseniz pişman olmayacağınız, izlemezseniz pek bir şey kaçırmayacağınız bir film çıkmış ortaya...
Ha bir de bu özel efekt olayı ne kadar gelişmiş yaa...Resmen ağzım açık izledim...O vampirlerin tipleri-konuşmaları-kan emmeleri falan filan...Yuh lan dedim...gerçek gibiydi...Ayrıca –bu özel efekt şeyinden dolayı mı bilinmez- acayip gıcık oldum vampirlere..Özellikle bi keltoş vardı...Liderleri ile o keltoşu yolda görsem vampir mampir demem ağızlarını burunlarını kırarım...Eşşoğleşşekler...Sonunda da bu keltoş 5-6 arkadaşıylan kaçtı zaten...(esas oğlan neden bıraktı onları anlamış değilim)

Bir yazının daha sonuna geldik …Siz bu yazıyı okurken ben çok uzaklarda olacağım…şaka lan şaka…bir yere gittiğim yok..değişik bir son yapmak istedim sadece…kendinize iyi bakın efendim…(biterken bi'şey çalmıyordu)

18 Haziran 2009

Ç.K. 3

* Geçtiğimiz Ç.K.'ya bir cover videosuyla başlamıştım..O zaman iki şarkı arasında kalmış, "i thinking of you" da karar kılmıştım..Bu Ç.k.'ya da diğer cover'ı paylaşmak istiyorum...İpek ve Burak isimli bir çift(bu çift Oky'nin bahsettiği çift olmasın?) yorumlamış...şarkı Mor ve Ötesi'nin Aşk içinde'si (videoyu buraya koyamadım maalesef, vidivodo'da sorun var)...

*REKLAMLAR...Kadir Çöpdemir'li Pınar sucuk reklamları gayet sevimli-akılda kalıcı (yani başarılı) reklamlar ama mangal temalı reklamıda bir pazarlama hatası yok mu? Bir çok insan sucuk alırken fazla kokmamasını ister..Ama bu reklamda en çok kokan sucuğun pınar sucuk olduğu söyleniyor..Bu ürünü baltalamıyor mu acabağ?

*Bir de TTnet-wifi reklamı var..Hani şu sonuncusu, maraton temalı olan...Orada da anafikir olarak ortaya "Ttnet tüm hile-şike işlerinizde yanınızda olur, böyle şerefsiz bir şirketiz" gibi birşey çıkıyor. Taşınabilir interneti anlatabilmek için bula bula bunu mu buldunuz?Ya da neden tarifelerinizden bahsetmeyip hâlâ gerizekalı gibi "internet şu işinizi yarar böyle yararlıdır" diyosunuz?....(tamam bu reklamı sonunda "telekoma kafam girsin" diyebilmek için abarttım...TELEKOMA KAFAM GİRSİN...evet)

*Recep İvedik'li Turkcell reklamı? Reklamda deniliyor ki "turkcelli olmasaydın beni 5 dk. 2 kontöre arardın"...E kardeşim sen diğer operatörlerin arama ücretlerine nasıl karışabiliyosun? Sen onu 5 dk 2 kontöre arayabilirsin, o seni değil...(küçüklüğümde reklamcı olmak isterdim evet evet)

*İvedik demişken Şahan Gökbakar'a değinmezsem olmaz..Bence neydim ne oldum sözünün en kanlı canlı örneği bu arkadaş..Dikkat Şahan Çıkabilir ile ortaya çıktığı günleri hatırlayın, bir d şimdiki haline bakın..Adam 180 derece değişti..En basitiyle o zamanlar "süper komik yaa" diyenler şimdi burun kıvırıyor; "bu salak kim" diyenler en büyük hayranları...Bu bile aradaki farkı anlatmaya yeter...

*Şarkıcı Gökçe gitgide çirkinleşiyor mu ne? Ayrıca her klibinde farklı biriymiş gibi gözüküyor gözüme..Arada "bu dublörü mü ki" diye kıllanıyorum...Vedat Özdemiroğlu'nda da şeytan tüyü var (n'ağlaka)...Tam "bu adam bitti" derken bir yerden bulup kurtarıyor..Mesela tam "sıktı" dediğinizde bir kaç güzel öykü yazıyor, bi süre daha idare edebiliyosunuz..Bu adamı bir daha okumam dediğinizde VÖSYM yazmaya başlıyor..En son olarak Manga'nın klibindeki performansı ile gözümdeki son kullanma tarihini uzattı...(ama ne yaparsa yapsın Selam Dünyalı Ben Türküm'deki karizmasını yakalayamaz)

[*]Ve Scrubs bitmiyormuş..yuh lan...Ben boşuna mı mal gibi üzüldüm? 2 hafta yasını tutmuştum dizinin...Ama tam kadroyla yeni sezon için anlaşma imzalamışlar..En az 6 bölüm daha var...Keşke yapmasaydınız, bir efsane olarak bitseydiniz...(scrubs hakkında böyle düşüneceğim aklımın ucundan bile geçmezdi)

*Müzikçalarımda son dinlenen (6 gün öncesine tekabül ediyo) parçalara bakıyorum...Keremcem...Murat Boz...Yalın....Aman Allahıııım ne dinliyorum ben???

*Yazıya koyacak resim bulamadım..Yasemin abla'nın aşağıdaki pandalarını çalıyorum o yüzden :)...Bugünlük bu kadar, kendinize iyi bakın efendim :)...

Olasılık'sız

Bilgisayarın masaüstünde blog adında bir dosyam var. Beğendiğim fotoğrafları onun içine depoluyorum. Yani bir bakıma sakla samanı gelir zamanı hesabı.
Ara ara da tek tek o fotoğraflara bakıyorum belki ilham olur da birşeyler yazarım diye.
Nedendir bilmem bu iki sevimli panda'yı da gün gelir kullanırım diye depoya atmışım. Acaba bu bir işaret miymiş? "Ey sennnnnnn, birgün Evcil Panda'ya konuk yazar olacaksın."
Ne denir ki şimdi buna... Diğer fotolarla kıyaslayınca çok kel alaka kalmış birde üstelik.
Tatil öncesi Adam Fawer'in Olasılıksız adlı kitabını okumuştum. Bilim kurgu tadındaki kitap hiçbir olayda şans ve tesadüfe yer olmadığını anlatıyordu. Demek ki neymiş taaa o zamanlardan bu günleri görmüşüm :) Çok eksantrik oldu.

16 Haziran 2009

Bir gün herkes beni okuyacak



Başlık bir hayli iddialı oldu farkındayım...
Ama biliyorsunuz son günlerde moda bu.
Evcil Panda'nın basın toplantısı havasındaki açıklamasından sonra ben de Mehmet Topuz havalarında ve "Ne muteber insanmışım" pozlarındayım.
Evcil Panda'dan bloger'lık teklifi aldığımda çok şaşırdım ve hemen Petit'i arayarak "Yehuuuu artık transfer teklifi alıyorum ya bana pasta, çay, kek ısmarlarsın ya da ben gidiyorum" diye hava attım.
Aslına bakarsanız taş yerinde ağırdır. Petit'in Yeri benim için özel ve çok güzeldir. Amaa bu nazik teklife de "Hayır" diyemedim. Ne olacak ya elime mi yapışacak. "Herkes bir şekilde bir gün Yasemin Yıldırım" okusun diyerek işte burdayım.
Aslına bakarsanız kendi blogumda şeffaflığım tavan yaptığı ve bir hayli deşifre olduğum için ben buralarda takma bir isimle yazmayı ve içimden geldiği gibi sınırsız bir şekilde yazmayı düşünüyordum ama Evcil Panda işin tüm sihrini bozmuş. Hem iş, hem Petit'in Yeri devam ederken ara ara da burada olacağım.
Keyifli yazılarda buluşmak dileğiyle

15 Haziran 2009

Hoşgeldin Nixe... ve Yasemin Yıldırım...

--aşağıdaki satırları bir basın toplantısı havasında okumanızı tavsiye ederim---
Transfer döneminin açılmasıyla beraber EvcilPanda blogu olarak 10 "Real Madrid" gücünde transfer çalışmalarına başlamış bulunmaktaydık efendim...Ve bugün ilk bombamızı patlatıyorum..öhm..Didem'den boşalan yazar mevkiimize sevgili "Rivayet Abla"m (kendi deyimi ile nixe) ile anlaşmış bulunmaktayız...Kendisi bizi televizyon dizileri konusunda aydınlatacak..Tabii başka konularda da aydınlatabilir, o hocamızın takdiri :) şimdilik ben sadece "küçük bir sakatlığı varmış ama geçmiş, takımdan ayrı düz yazılara başlayabilirmiş" diye sallamak istiyorum :) Yakında kendisi imza töreni için buraya gelecek...O'na evcilpanda taraftarının nasıl misafirperver olduğunu göstereceğinize dair en ufak bir kuşkum yok..Sevgili Rivayet ablam'a tekrardan hoş geldin diyorum...Yeni transferimiz tüm blog camiyasına hayırlı olsun...
Ayrıca transfer çalışmalarımız burada bitmedi..Blog federasyonunun açıkladığı 2 yazar alma hakkını sonuna kadar kullanacağız..Adını açıklamayım ama çok büyük bir yıldız yazarla görüşmelerimiz devam ediyor..Kendisi bize "ben zaten doğuştan evcilpandalıyım" dedi. Birkaç güne kadar o da bizimle beraber olabilir...Şimdilik bu kadar..Gelişmeler oldukça ben sizi bilgillendireceğim..Lütfen yalan yanlış (asparagas) haberler yapmayın...öhümöühüme (toplantı bitmiştir anlamına gelen öksürük)

(havalar çok sıcak..bu yüzden birazcık(!) saçmalamış olabilirim, kusura bakmayın...Demek istediğim..Yeni bir yazar arkadaşımız var..Adı Nixe...Okuldan dizilere-tiyatroya-müziğe meraklı bir arkadaşım...Kendisine tekrardan hoşgeldin demek istiyorum...bu kadar)

edit:Bir diğer yazarımızda Petit'in yeri ve Bugün gazetesinden tanıdığımız Yasemin Yıldırım olmuştur. Yasemin Ablama da hoşgeldin diyorum :)

12 Haziran 2009

Panda'nın Çocukları

Dün blogları gezerken frambuazlı ruh pastası'nın blogunda "bebeğiniz nasıl olurdu" diye bişiy gördüm...Bu "bişiy"e anne ile babanın resmini yüklüyomuşuz, o da bir güzel analiz ediyomuş, sonra çocuğumuzun nasıl olacağını gösteriyomuş...Ehh geyik olur da ben uzak kalabilir miyim? Hemen kendi çocuklarımı yapmaya başladım...Ehehehe

Tabii ki anne adayı olarak ilk tercihim Ashley Williams oldu.. Kendisinden daha önce birçok kez bahsetmiştim..Bu yüzden yeniden kim olduğunu yazmama gerek yok heralde(arşive bakınız)...How i met your mother'daki pastacı kız demek burada yeterli...Ve işte ilk çocuğum "Efe"...

Off...gördüğünüz gibi çok çirkin bişey oldu..Böyle bir çocuk olsun sevmem ben...Halbusi ne hayallerim vardı..Bu resmi Ashley'e gönderip "gel evlenelim, bak böyle çocuğumuz olacak" demeyi düşünüyodum..Bu resmi görsün "hadi lan ordan" der...Bu yüzden Ashley'le evlenme planlarımı bir başka yaşamıma erteliyorum (arada çok yaş farkı da vardı hem hıhı evet)... Ve ikinci aday olarak -oyunculardan başladım oradan devam edeyim- Lost dizisindeki Claire yi seçtim...Karşılarınızda Claire ile olan çocuğum "Deniz"...

Ehh çirkin ama idare eder işte...Aaron'dan daha iyi hiç olmazsa...

Üçüncü çocuğumda annesinin sesinin güzel olmasına da dikkat ettim...Malum genetik özellikleri iyi olmalı çocuğun..Büyüyünce şarkıcı olur falan filan..Karşılarınızda Miley Cyrus ile olan çocuğumuz "Helen" (kız olsun bu da)...

Olmadı gibi..Çinliye benzedi..Hep anasının yüzünden..Sırıtırken poz verirse olacağı bu (ne alağka?)...Neyse...Devam edeyim ben..

Bu çocuğumda Türkiye'den olsun(sanki marketten karpuz beğeniyom)...Hatırla Sevgili dizisinden tanıdığımız -bana göre Türkiyenin en güzel bağyanı- Ezgi Asaroğlu ve çocuğum "Ada"...

Öff bu ne be?? Conan O'brein'ın küçüklüğü gibi bişey bu...Ezgiciğimin şu resmini kullandım ama olmamış işte...

Hep tanınmış güzellerden mi olacak anne? Birazda iç güzelliğe önem vereyim..Bu da bir blog yazarımıza ait...Kim olduğunu söylemiyorum, kızar :)

Ve son olarak..."biri" işte...:)

Sizde -benim gibi suyunu çıkarmamak koşuluyla- şuradan bebeğinizi yapabilirsiniz:)
http://www.vw.com/vwhype/babymaker/en/us/

10 Haziran 2009

"The Buluşma"


Heyecanlıydı...Yine malum bir "buluşma" zamanıydı çünkü...Günlerce söze nasıl başlayacağını-ne konuşacağını tasarlamıştı kafasında...Ve işte o gündeydi..Özenle kıyafetlerini seçti (ki sandığından daha uzun sürmüştü bu) ve ayna karşısında söyleyeceklerini son kez tekrar edip yola koyuldu...Fazla ümidi yoktu aslında..Yine aynı "son"la karşılaşacağından korkuyordu..Bu güne kadar hep aynı şeyi yaşadığını düşündü..Kişiler, zamanlar -hatta kendisi- değişse de; hiç değişmeyen bir döngü vardı...Aynı şekilde bir "ayrılık" yaşayacak, o hiçbirşey diyemeyecek, eve gelecek ve ağlayacaktı..Sonra yeni birini bulacak, en başa dönecekti galiba.."Ya bu sefer öyle olmazsa?" dedi sessizce.."Bu sefer o'na karşı çıkacağım ve herşey hallolacak"..Kendini cesaretlendirmeye çalışıyordu ama söylediklerine kendi de inanmıyordu..Ayaklarının titremeye başladığını, kesik kesik nefes aldığını hissedebiliyordu..Yol kenarındaki arabalardan yansıyan siluetine gözleri takıldı..Dağınık ama iyi bir görünüm vermek için çalıştığı saçları felaket durumdaydı..Vücudu her zamankinden daha kötü görünüyordu..En çok sevdiği elbiseleri de paçavradan farksız gibiydi şimdi..Dünyanın en çirkin insanı hissetti kendini..Sonra "boşver" dedi.."Sanki bir önemi var"...

Yol beklediğinden çabuk sona erdi..Kafasındaki düşüncelerle savaşırken "çok uzun" diye dertlendiği yolun nasıl bittiğini anlayamadı..İçeri girdi..Etrafta fazlasıyla sadeydi..Bu yüzden O'nu görmesi uzun sürmedi..Orada oturuyor,dergisini karıştırıyordu..Beklediğinden kötü sesle bir "merhaba" çıktı ağzından..Merhabayı şapşal bir gülümseme takip etti (bir an oradan koşarak uzaklaşmak istedi)..O ise dergisinden kafasını kaldırıp bir göz attı..Şapşal gülümsemeyi görünce -kesinlikle öyleydi- dergisini bir kenara bırakıp yavaşça yanına geldi..Kızardığını hissediyordu..Konuşacak bir şeyi yoktu; sadece oturdu..Evde yaptığı tüm provalar kafasından uçup gitmişti..En kısa cümleleri seçmeye özen gösterip derdini anlattı ve O'nun hareketlerini izlemeye koyuldu..Hareketlerinden anladığı kadarıyla kendisini umursadığı söylenemezdi..Uzun bir sessizlik başladı..Dikkatini ondan kaçırarak radyoda çalan parçaya odaklanmaya çalıştı..Normalde nefret edip kapatacağı parçayı pür dikkat dinlemeye zorluyordu kendini...

Ve beklenen an geldi..Her zamanki gibi sessizliği karşı taraf bozdu..Sonuç yine hayal kırıklığıydı..Cebinden bir kağıt parayla birkaç bozukluk çıkardı, masaya koydu..Bir an gözgöze geldiler..O, umursamaz bir tavırla sigarasını yaktı, dışarıyı izlemeye koyuldu..Dışarıdan iki yeni insan geldi..Bu yüzden birşey demeden gitmeye karar verdi..İlkinden daha hüzünlü ama yine şapşal bir gülümseme yerleştirdi yüzüne..Bir daha karşılaşmayacağını bilse de "görüşürüz" dedi ve çıktı..Doğruca eve gitmeye karar verdi..Başını eğdi, hiçbir yere bakmadan hızlıca yürümeye başladı..Kimseyle karışlaşmak istemiyordu..Tüm sinirini eve kadar saklayacaktı..Radyoda çalan parça kulaklarında hâlâ çınlıyordu..Bir küfürde ona savurdu..Hava kararmaya başlamıştı..İnsanlar herşeyden habersiz evlerine doğru yol alıyordu..İçindeki belli-belirsiz heyecanın yerini kapkara bir nefret almıştı..Dönüş yolu gidişinden de kısa sürdü..Tekmelercesine dış kapıyı açtı..İkişer üçer basamakları çıktı..Ve evindeydi...Hemen banyoya koştu...Aynanın karşısına geçti:
-Off yaa...Bu da mahvetmiş saçlarımı..Gerizekalı herif...Ben sakın böyle yapma demiştim...üf ya hepiniz ölürsünüz inşallah...Bi daha bu berbere de gitmiycem..Pis, manyak, gerizekalı ühühühü....


--The Son :))--
biterken Umut Kaya - Mevsimler geçerken çalıyordu

3 Haziran 2009

Hitler Ve Lost


Sevgili Führer'im ben ve bir çok Lostseverin duygularına tercüman oluyor :) Gerçekten çok başarılı bir çalışma. Kim düşünüp- uygulamaya geçirdiyse (ki videodanun sonunda yazıyor) kendisini tebrik ederim. Sizin de beğeneceğinizi düşünyorum. "Bir dizide 10 ay ara mı olur lan" diyenler için...

edit:Bir de "Lost-u Memnu" çıkmış...O'nu da buradan izleyebilirsiniz :)