10 Ağustos 2009

Geçmiş zaman olur ki


Yine çocukluk hatıraları düşüyorsa aklıma; "Mutsuzum" mu demektir?
Aslında mutsuzluktan çok yorgun.
Birbirinin benzeri günleri arka arkaya dizmek galiba beni yoran.
Nedense hep böyle zamanlarda düşüyor çocukluğum aklıma.
Hiçbir şey için hesap-kitap yapmadığım günler. Sıkılmaya vaktin olmadığı.
Derdin en büyüğü; beş taş oynarken taşları bir hamlede elin üstünde tutup tutamamak. Kaydırak oynayacak kaymak gibi bir taş bulmak.
Pencerenin ardından sokağı seyretmek ve tuttuğum renkte geçen arabaları saymak istiyorum amaçsızca. Tıpkı çocukluğumdaki gibi.
Soğuk kış günlerinin en güzel oyunuydu.
Kız kardeş ve ben, oturur pencere kenarındaki divanın üstüne önce birer renk tutardık. Favori rengim ya beyaz ya da gri olurdu. Sonra beklerdik tuttuğumuz renkte araba geçsin diye. Bundan 26 yıl öncesi düşünüldüğünde ve bulunduğumuz yerin küçük bir Anadolu kasabası olduğu hesaba katıldığında arabaların da sık geçmediğini belirtmem gerekir.
İnsan çocukken daha bir yaratıcı ve özgür oluyor. Büyüdükçe öğretilenlerin peşinden koşmak daha kolay geliyor. Bulutlar, cama vuran yağmur damlacıkları bile çocukken oyuncuklarımızdı. Bulutlara binbir anlam yükler, yağmurun dansına eşlik ederdik. Ya şimdi?
Bulutlar aynı bulutlar, yağmur aynı yağmur ama hayalgücü ortada yok. Çünkü sabah girip akşam çıkınca işyerlerinden ve bir telaşla koşuşturmaktan kafamızı gökyüzüne kaldırmayı unuttuk.