Taşları üst üste dizip, bir top darbesiyle yerle bir ettiğimiz günlerdi...
"Donduuuuu" çığlıklarıyla dört bir yana kaçışırdık.
Başaklar, buğday vermeden önce saklambaç oyunlarındaki siperlerimizdi.
Çağlaların bademe dönebilmesi, mahalledeki memur çocuklarının tatile gitmesi halinde mümkündü.
Narların yüzüne kimse bakmazdı, onlar kuşların kısmetiydi.
Hedefteki; dıştan bakıldığında sert ama yendiğinde suları damlayan armut ağacıydı.
Üzümü asmasından koparıp yerken şımarıklıkların en büyüğünü yapardık. Göze kestirilen tüm salkımlar koparılır önceki bir kenara fırlatılırdı.
İncir ağaçlarının tepesine temkinli çıkılırdı; çünkü büyükler demişti ki, "İncir ağacından düşerseniz sakat kalırsınız.
"Tüm arsalar ve tarlalar oyun alanımızdı.
Anadolu'nun şirin bir köşesinde çocuklar için zaman böyle geçerdi.
Az gidildi, uz gidildi, dere tepe düz gidilip koca şehirlere gelindi.
Biz büyürken herşeyler değişti.
Ve içimdeki çocuk o mutlu günleri çok özledi.
Çocuklar taşları üst üste koyup "Donduuuuuuuuuuuu" diye bağırıyor mudur hala?
Belki.
Belki.
5 yıl önce yine o şirin ilçedeydim. Çok değişmişti.
Top oynadığımız boş arsalarda İstanbul'u aratmayan apartmanlar yükselmişti.
Nar suyunun şifa olduğu anlaşılınca, kuşların kısmetine bile el konulmuştu.
Biz şanslıydık.
Arabaların tek tük geçtiği caddeler bizimdi. Önce sağa sonra sola bakmamıza gerek yoktu.
Öyle bir dönemdi ki bizimki teknolojiden önceki mutluluğa da sonrasındaki lükse ve yanlızlığa da tanıklık ettik.
Bilgisayar denen mucize aletin vazgeçilmez olmasına, evlerde bile yokken artık her cebe giren telefonların rahatlığına çabuk alıştık. Yani değişimle değiştik.Şimdilerde çocukların tek başına sokağa çıkması tehlike. Tırmanacak ağaçları yok. Oyun alanları iki salıncak, bir kaydırak. Meyvayı dalında değil hormonuyla yiyorlar.Acaba onlar da bu günleri özleyecek mi?