Sevdiğim sözlerin başında gelir; "İstediğini söyleyen, istemediğini işitir."
Yan yana yaşadığımız dünyada, herkesin birbiriyle bir sınırı var aslında. Öyle parmaklıklar, çitler değil ama görülmeyen çizgiler. Kimine göre elektrik, kimine göre his.
Madem insanlar konuşa konuşa anlaşıyor. O zaman ağızdan çıkan her kelimenin de özenle seçilmesi gerekiyor. Neyi ne zaman söyleyeceğini, kime nasıl davranacağını bilmeli insan.
Dünya değişiyor, insanlar yalnızlaşıyor ve kime nasıl davranacağını unutuyor galiba. İlk gördüğüyle can ciğer kuzu sarması olmaya kalkabiliyor.
Bir kere gördüğü arkadaşı, iki kere oturduğu dostu oluyor. Hatta daha ilk tanışmada 40 yıllık ahbabın yapamayacağı muhabbete girenleri de gösteriyor yaşam.
Hadsiz bir millet olduk çıktık vesselam.
Oysa söylediği lafın nereye gittiğini bilmeli insan.
Beyni yerine her durumda kaba yerlerine güvenenler, kelime haznelerindeki sınırla sayıdaki sözcükle de bunu başaramıyor tabii.Bir de tersi var bu durumun. Kendini herkesin efendisi görenler. Karşısındakine burnunun ucuyla bakıp azarlar gibi konuşanlar. Teşekkür etmek bir kenara dursun, ortama girip çıkarken günaydın, iyi akşamlar demekten yüksünenler. Yeri gelince istediği gibi konuşan ama aynı şekilde karşılık gördüğünde kükreyenler.Ses tonunu ayarlayamayanlar.
Açık olmaması gereken yerde telefon çalar. Biri mutlaka uyarma gereği duyar. Ama bunu yaparken "Telefon yasak kapatır mısınız?" demek yerine "Görmüyor musun yasak", "Dağdan mı geldin kapatsana ya" diye sert bir uslup kullanır.
Örnekler artabilir. Sonrası malum.Hoyratça söylenen sözler ve istenmeyen olaylar. Ne demiştik, "İstediğini söyleyen, istemediğini işitir."