Yanı başımızdakilerin kıymetini bilmeyiz.
Biliriz belki de verdiğimiz değeri göstermeyiz.
O, nasılsa vardır. Elimizin altındadır.
Ne zaman istesek görebilecek olmanın rahatlığıdır belki bu duyguyu veren.
Ama uzaktaki nasıl çeker bizi.
Burnumuzun dibindeki güzellikleri görmeyiz ama hayallerimizi kilometrelerce uzaktaki Amerika süsler.
Belki benim gibi İtalya sevdası vardır pek çoğunuzun.
Ya da Uzakdoğu'ya merak.
Portekiz'e ne dersiniz?
Zaman zaman önünden geçeriz ama Dolmabahçe'ye gitmek gelmez aklımıza. Galata Kulesi'ne kaç kere çıktınız? Topkapı Sarayı'nı göreniniz var mı? Bilmiş bilmiş sorduğuma bakmayın benim de gezmişliğim yok henüz hiç birini.
Denizli'de yaşadığımız dönemde biz merakla Pamukkale'ye giderdik her fırsatta. Ama orada doğduğu halde Pamukkale'yi görmeyen arkadaşlarım vardı benim. Biz kalıcı değildik, gitmeden görmeliydik. Oysa Pamukkale onlarındı. Yanı başlarında.
Anadolu'da geçerken çocukluğum ben hep İstanbul'luydum onlar için.
İstanbul doğduğum şehirdi benim, gördüğüm, bildiğim... Ve bir gün temelli döneceğim.
Ama onların hayaliydi ve ben onların hayalini her haliyle biliyordum. İstanbul benim için İstanbul'du sadece ama onlar için sihirli bir şehir.
Büyük şehirdeki bıkarak kalabalıktan hep dingin köy hayatını düşlerken, çiftlik hayali kurarken, çift süren çocuk koca şehirde olmanın hayalindedir.
Dedik ya uzaktaki her zaman kıymetlidir. Ama önemli olan uzaklar yakın olduğunda büyünün bozulmamasıdır.