30 Temmuz 2009

Saçla ilgili bi yazı

Sevgili Okur!..Geçtiğimiz cuma itibarı ile saçımı -uzun zamandır istediğim gibi- halk arasında "3 numaraya vurdurmak" diye adlandırılan şekilde kestirmiş bulunuyorum..Size haber vermekte birazcık geciktim..Ama takdir edersiniz ki iş güç filan..Çok yoğun bir insanım ehehe..Yalan lan..Ne işi gücü? Birazcık tembellik yaptım..Bir de azıcık kota sorunum var..Onu geçmemek için birkaç gündür interneti minterneti boşladım, başka uğraşlara verdim kendimi..Ay sonunu getiremeyen memur gibi hissediyorum şuan..Neyse..Dediğim gibi uzun zamandır böyle birşey yapmak istiyordum..Bi türlü cesaret edememiştim..Şimdi hem yaz tatilinde olmamız hem de sıcaklardan delirmem sebebiylen bu hayalimi gerçekleştirmiş bulunuyorum ehehe..Sonuç olarak yeni görünüşümden hem çok memnunum hem değilim..Nasıl oluyor diye sorarsanız anlatayım..Memnun değilim..Çünkü ben bir Wentworth Miller, olmadı bir David Beckham'ın kısa saçlı haline benzeyeceğimi zannederken; daha çok onların -en kibar tabiri ile- kaba diye adlandırılan oturma organlarına benzedim (burada oturma organlarının kendileri kadar yakışıklı olduğunu varsayıyorum)..Memnunum çünkü..Bir önceki cümledeki hayal kırıklığı (oeeh, ne hayal kırıklığı!)nı saymazsak gayet de hoş oldu..Şimdi kendimi boşuna itin g.tüne sokmama gerek yok..Bir Umut Sarıkaya karikatürlerindeki kepçe kulaklı, yamuk kafalı, kel çocuklara da benzeyebilirdim..Yani bir David Beckham bir Wentworth Miller dediğime bakmayın, içten içe Umut Sarıkaya karikatürü olmaktan korkuyordum..Çok şükür öyle olmadım..Hatta gözlüğümü çıkarmadığım sürece "güzel oldu" da diyebilirim..Ki burada sürekli gözlük kullandığımı, bazen yatarken bile çıkarmadığımı (7/24 gözlük) dikkate alırsak no problemo! Güzel oldu güzel ehehe..Düşünsenize..Şu an sakalım saçımdan uzun! Yani bunu diyebilmek için bile değerdi..Bundan sonra sürekli böyle yapmayı bile düşünebilirim..yıhyıhyıh...

Not: Şimdi yazının resmi olarak buraya bir fotoğrafımı koyup sizin de fikirlerinizi sormak isterdim..ama kim uğraşacak yok gözleri kapat, yok yüze ışık vurdur, yok resimin kontraksı ile oyna..Yapmaya üşendim..Hafiften Harun Tekin'in gözlüklü haline benziyorum (ne hafifteni? bayaa benziyorum kılıksıza)..Bari O'nun bir fotoğrafını koyayım dedim..Onu da bulamadım..Youtube'daki Kısa devre programlarından pirint-skriin yapmaya da üşendim..Bu yüzden Wentworth'un bir fotoğrafını koyuyorum..Yoksa alakam yok...
Not2: Bu yazıyı kafamda daha eğlenceli, daha düzgün yazmıştım aslında..Ama o gün kağıda dökmeye üşenince bugün böyle birşey çıktı..İbret olsun diye silmiyorum-yayınlıyorum..Hepiniz bu yazıyı gördükçe yazma işini ertelemeyin, konu aklınıza geldiği an yazın..Yani ben bir daha böyle bir hataya düşmeyeceğim..
Not3: 3üncü bir not yok ama yazmış bulundum..Neyse..Klasik cümlerimle yazıyı bitireyim bari..Bir yazının daha sonuna geldik..Biterken "Candan Erçetin - telgrafın telleri" çalıyordu..Kendinize iyi bakın efendim...

27 Temmuz 2009

David'in Hikayesi

David o gün çok yoğundu, seçim kampanyaları devam ediyordu. Aceleyle çevirdiği telefonda karşısına çıkan melek gibi bir sesle karşılaşınca şaşırdı. Özür dileyip kapattı. Ama o hoş ses aklından çıkmıyordu.
Ertesi gün sabah erkenden o numarayı aradı. Telefon çalarken kalbi çok hızlı çarpıyordu. Evet karşısında yine o tatlı ses vardı. Kendisini tanıttı. Konuşmaya başladılar. Konuştukça kızdan daha da etkileniyordu.
Günler geçti. Hergün onunla konuşuyordu, onun sesini duymadan güne başlayamıyordu. Kızgın olduğunda sakinleştiriyor, üzgünken neşelendiriyor, monoton günlerde yeni heyecanlar aşılıyordu. O soğuk kış günleri bu sıcacık sesle ısınmış ve bahar gelmişti.
Bu arada seçim kampanyaları da çetin bir şekilde devam ediyordu. Aklından ve kalbinden çıkaramadığı o kızla evlenmeliyim diye düşünmeye başladı. Neden olmasın dedi ve hızla telefonu çevirdi. Hiç nefes almadan evlenmek istediğini söyledi, kampanyasını anlattı, hayallerinden bahsetti, seçimden sonra karayiplerde bir balayından bile bahsetti. Onun coşkusu genç kıza da geçmişti. Ama bir anda sessizleşti ve mırıltılı bir sesle
"Henüz beni görmediniz, ya beğenmezseniz." dedi.
David "Bu kadar güzel bir sesin ve kalbin sahibi çirkin olamaz herhalde" dedi.
Bu arada eski neşesini ve coşkusunu kaybetmişti. O zaman yarın buluşalım dedi. Buluşacakları yeri konuştular.
Ertesi gün David heyecanla buluşacakları yere geldi. Biraz sonra uzaktan yanında köpeği ile güzel bir kız geliyordu. Acaba o mu diye düşündü. Ama parkın o kısmındaki tek kişi olmasına rağmen ona bakmıyordu. Uzaklara çok uzaklara bakıyordu. Sanırım o değil dedi. Kızın gözlerinde güneş gözlükleri vardı. Kızın gözlerinin ne renk olduğunu düşünmeden edemedi.
Kız David ile telefondaki meleğin buluşacağı havuzun yanına kadar geldi. Oda ne elinde bir beyaz baston vardı. David şaşkınlıkla ona bakakaldı. Bu o telefonlarda konuştuğu meleğiydi. Ama o kördü. Ne yapmalıyım diye düşündü. Kaçıp gitmeli mi? Herşeye rağmen elini tutup konuşmalı ve onunla evlenmeli miydi? David yutkundu ve birkaç adım atıp, kızın yanından geçip sessizce gitti. Parkın dışına çıktığında son birkez dönüp kıza baktı. Kız hala uzaklara doğru bakıyor, köpeğiyle konuşuyor ve David bekliyordu.
David günlerce, onu bekleyen kızın hayalini unutamadı. Sürekli doğruyu yaptığına kendini inandırmaya çalışıyordu. Bazen eli telefona gidiyor, o gün işim çıktı gelemedim deyip, yine herşeye yeniden başlamayı düşünüyordu.
Günler geçti ve seçimler sonuçlandı. David seçimleri kaybetti. New Jersey valisi olamamıştı. Yine avukatlığa devam etmeye başladı. Önemli bir tecavüz davası görülüyordu ve sanığı David savunacaktı, işi zordu. David ilk tanığa sorusunu sordu. Moralinin bozulmaması için karşı tarafın avukatına dönüp bakmamıştı bile. 2.tanık ile ilgili notlarına bakarken, yüksek topuklu bir ayakkabı sesi duydu. Karşı tarafın avukatı tanığın yanına gidiyordu. Avukat konuşmaya başladı. Bu ses çok sert, acımasız ama bir o kadarda tanıdık geldi.
Başını kaldırdı daha bir dikkatle baktı. O sırada saçlarını sımsıkı topuz yapmış, menekşe gözlü, dudakları bir çizgi gibi kapalı avukatla gözgöze geldi. Bu o parktaki kız olabilir miydi..? Yoksa halisülasyonlar mı görmeye başlamıştı. 2 saat sonra dava bittiğinde hiç bir şey hatırlamıyordu.
Yanından hızla geçen avukatın peşinden koşup bahçede yakaladı. Tam ağzını açıp konuşacaktı ki. O menekşe göze ta gözbebeklerinin içine kadar sımsıcak bir şekilde baktı; o çizgi halindeki dudaklar güller gibi açarak gülümsedi ve genç kadının o bildik sesi David’in kulaklarını okşadı.
"Merhaba o gün parkta sana küçük bir oyun oynadım.. Herşeye rağmen beni isteseydin, cesurca yanıma gelip bana meleğim demiş olsaydın. Ya da 1-2 saniye daha bekleyebilseydin. Sana evet demek için gelmiştim. Oysa sen kendi kalbini sınavdan geçirdin ve başarısız oldun. Bu arada, sürekli aradığın... ya da parktaki günden sonra hiç aramadığın telefon, ofisimdeki direkt telefondu."
Ve melek yürüyüp gitti...


Dün can sıkıntısından eski bir kitabımı karıştırıyordum..Her evin bir köşesinde bulunan, okuduktan bir süre sonra içindeki tüm hikayelerin unutulduğu; içimizi ısıtan, hayatımıza yön veren, bizi cillop gibi bir insan yapıp “naber abi?” diye hal hatır sorduran serinin (adını vermeyim, hepiniz tahmin etmişinizdir) bir kitabı.. O zamanları hatırlıyorum da...bu kitapların hastasıydım..Çok severek okurdum.. Oradan buldum bu hikayeyi... Şimdi kitabı övüp belki bir-iki hikaye ile yazıya devam edeceğimi zannediyorsanız, yanılıyorsunuz..Bu ne be? Bu ne? Ben bu hikayeyi mi beğenerek okumuşum? Ah ahh.. Bu mu benim içimi ısıtacak? Durduk yere gerdi beni..O David denilen kılıksızla meleğini(!) bir elime geçirirsem...Ben hayatımda böyle bir salaklık bütünü görmedim..

Bir kere David denilen mallık abidesi nasıl olupta daha yüzünü göremediği kadına aşık olup evlenme hayalleri kurmaya başlıyor? Her sesi güzel- hoş konuşan insanın güzel olduğunu nereden çıkarmış? En az bin tane “güzel sesli ama çirkin” ile tanıştırabilirim kendisini..En basit örneği ile ülkemizdeki müşteri hizmetlerini tek tek gezsin..Hepsinin çok güzel sesleri var (hemen aşık olmak mı lazım?), ama çoğunluğunun güzel olduğunu söyleyemem.. İnsan hiç olmazsa bir kere yüzünü görüp ondan sonra evlilik planları kurmaya başlamalı..Allah bilir bu David msnde kendisine her “selam” diyen kıza da aşık oluyordur..”Ah bana selam dedi, o da beni seviyo dur bi titreteyim aşkımı” filan diyodur..Yani beklerim bu salaktan.."Sesi güzelse kendi de güzeldir" ne demek ya? Ayrıca telefon vasıtasıyla izdivaç kurmak nasıl bir mantıktır? Bu olaydan sonra Graham Bell mezarında ters dönmüştür kesin..Sen çalış, didin, “iletişim kolaylaşsın” diye telefon icat et; senden bilmem kaç zaman sonra David denilen bir adam icadını evlenebilmek için kullansın...Bundan sonra evlenmek isteyenlerin dest-i izdivaç programına filan çıkmasına gerek yok, günde 5 tane "yanlış numara" çevirsinler yeter..En fazla bir hafta sonra kısmetlerini bulmuş olurlar..Bak bizim salak David bile bulmuş...

Sevgili David'in işine gelince..Seçimi kaybetmesine hiç şaşırmadım..Eli işte gözü oynaşta çünkü..Sen telefonda kızlarla "şurda evlencez şuraya balayımıza gitcez" diye gönül eğlendir, ondan sonra vali olmayı bekle..Daha çok beklersin..Aklı başında vatandaş bu adama oy vermez..Kesin berbat da bir avukat..Bu davayı da kaybetmiştir..Mahkemenin ortasında hala kızı düşünüyor çünkü..Sana güvenip dava verende kabahat..

Sürekli David’e yüklenip duruyorum..Peki kıza ne demeli? "Karşısındaki insanı denemek için bir oyun oynamış"mış..Yalan..Testere misin sen? Kendisi bu numarayı David'i beğenmezse "ben körüm biz ayrı dünyaların insanlarıyız birlikte olamayız ühühü" deyip ortamdan ayrılabilmek için yapmıştır..Beğenseydi "şaka yaptım ehehe" diye hemen bırakacaktı oyunu..David'in onu orada öyle bırakması ekmeğine yağ sürmüş sadece..Yoksa yine reddedecekti David'imi..Anlamadım mı zannediyor bu numarayı? Ama oyunculuğuna diyeceğim yok..Süper oyuncuymuş hakkaten..Rolüne kendini adamış..David parktan uzaklaşıp geriye son kez baktığında bile oyunculuğuna devam ediyor..Herhalde David evinin kapısından içeri girene kadar devam etmiş bu oyuna...

Bir de buluşma yeri hakkında şüphem var..Nasıl bir parktır burası? Bir küçük çocuk bile mi koşturmuyor ortalıkta? Üstelik bahar ayı..Hiç olmazsa yakınlardaki bir liseden birkaç öğrenci dersi kırıp bu parka gelir..Sen nasıl "kimse yok" diyorsun? Emin misin buranın bir park olduğuna?

Son olarak söyleyeceğim..Hikayede anlatıldığı gibi David kızı çokta beğenmemiş..Yani ben öyle tahmin ediyorum..Yoksa David kızın arkasından böyle bakar mıydı? Tamam salak malak ama o kadar da değildir..Kızı beğenseydi arkasından koşup "valla yanına gelecektim sayın melek, ama köpeklerden çok korkarım. o günde ısırır mısısırır başıma iş almayayım diye gitmiş bulundum. yoksa valla yanına gelecektim" gibi combo yalanlar söylerdi..Öyle mal mal bakmazdı...Ya yaa...

(Bir yazı daha bitti...Yeni bir yazıda görüşünceye kadar kendinize iyi bakın efendim :))

26 Temmuz 2009

Yaz ? (:

Belki de bu konu hakkında yazmak için biraz geç oldu. Yani tamam henüz yaz bitmiş değil ama başlarda yazsam sanırım daha yerinde olacaktı (: . Her neyse geç olsun da güç olmadın diyerek başlayalım yazıya..

Yaz nedir?? Bazıları için kum, güneş, deniz vs vs.. Zaten temelinde de yaz budur . Ama Yaz denilince benim aklıma gelen ilk şey , yazları çıkan şarkılar oluyor xD .

Bugün sabah MTV izlerken düşündüm de. Her sene yazın bir şarkı hit olur ve her yerde o şarkılar çalar. Örneğin geçen sene Kat Deluna 'nın Run the Show parçası , Kylie Minogue ' un Wow şarkısı vardı en çok dinlenilen . Bizim gittiğimiz otelin barında bu şarkılar çok çıktığı için şimdi ne zaman o şarkılardan birini dinlesem aklıma oteldeki anılamız geliyor (: . Ve bence bu güzel bir şey.. Dinlediğim her şarkı bana bir hatıramı anımsatır.. Bilmem size de öyle olur mu.. Hmm sonra Katy 'nin I Kissed a girl şarkısı da çok dinlenilirdi (: . Şimdi gelelim konumuza..

Peki bu yazın hitleri hangisi?? Geçen sene Kat Deluna'nın şarkıları , önceki sene Rihanna'nın umbrellası gibi bu sene hangi şarkılar dinleniyor?? İşte bugün mtv'yiz izlerken bunu düşündüm.. Ya bu sene gittiğim otelde bile hep geçmiş senelerin parçaları ve Micheal Jackson şarkıları çalınıyordu. Zaten Pop Kralı'nın ölümünden sonra herkes Micheal Jackson dinlemeye başladı (: . Keşke o henüz ölmeden böyle yapsalardı , onu rencide etmek yerine yani. Neyse konumuz bu değil (: .

Bazı müzik kanallarında 'TOP' listelerindeki isimlere baktığımızda da Pussycat Dolls'un Hush Hush coverı , Katy Perry'nin Waking up in Vegas şarkıları var. Ha bir de benim beğendiğim Kelly Rowland ve David Guetta'nın When Love Takes Over..

O zaman bu yazın hitleri Hush Hush , Wakin' up in Vegas , when love takes over ve MJ şarkıları mı? . Sanırım öyle.. Yani seneye bu şarkıları dinleyince 2009 yazını hatırlayacağım..

Şu anda öyle kıyılarda bir yerlerde değilim malesef.. Gerçi gittik geldik ama tekrar gidiyoruz önümüzdeki hafta. Bu mevsim çok iyi ya. Ne okul ne iş , ne ödev ne proje .

Tabii bazen çok sıkıcı oluyor. Mesela benim gibi pc başında durmaktan başka bir işiniz yoksa (: . Bunu bizimkilere söylediğimde ' Yuh geleli iki hafta ya oldu ya olmadı' diyorlar ama olsun sıkılıyorum ne yapayım ki.

Sıkılmamak için bir sürü şey yapabilirmişim. Gitar dersleri verebilirmişim ya da kemanımı ilerletebilirmişim.. Bunlar da bana sıkıcı geliyor :D . Tamam enstrumanlar süperdir , müzik süperdir ama insanın denize gidesi geliyor ya xD . Havuz, deniz gibi olamıyor... Bence.. Tabii amacım bronzlaşıp kararmak da değil aslında.

Şu otel anıları demiştim ya , iste bu kadar çabuk gelip geçmesini sevmiyorum (: . Kos koca üç ay fakat o kadar çabuk geçiyor ki. Her sene yeni birileriyle tanışmak çok hoş oluyor. En azından bence böyle. Ve çıkış zamanınız geldiğinde ' Bir hafta daha kalsak..' diye düşünürsünüz. Genelde barda takılanlardan olduğumuz için o yüzden yukarıda müzikten bahsettik xD ..

Neyse çok saçma ve gereksiz bir yazı oldu xD . Devam edeyim dedim ama yazacak bir şeyler bulamadım xD . Her neyse okuyan olur belki (: . Bu arada otelde kalan arkadaşlara da selamlar eğer okuyabiliyorsanız xD ve özel olarak..

' E.. , giderken seninle vedalaşamadıkk ama seni bulamadık ki nerelerdeydin, neyse belki bir gün tekrar görüşürsek o zaman vedalaşacak zamanımız olur belki xP . Kendinize iyi bakıın ^^ '
:D:D

Saygılar xD

22 Temmuz 2009

Ç.K. 5

*ZEVKSİZİM BEN?! Tamam..Fazla şaşırılacak mevzu değil..Az çok tahmin edilebilir zevksiz olduğum..Beğendiğim şarkılar-filmler filan..Ama kızların bu konuda istisna olduğunu zannediyordum..Geçen güne kadar..Sözlüğün birinde söylediler o konuda da zevksiz olduğumu..Sebebi yukarıdaki kız tabii ki..La Roux grubunun solisti Elly Jackson..ve ben bu kızı hoş buluyorum (başıma bir iş gelmeyecekse)...Garip görünümlü ama şirin bir havası var..Yani ben öyle düşünüyordum..Ama birkaç sözlük yazarından mesaj geldi "yuh zevksiz" diye..Ben de durumdan kıllanıp fikrine güvendiğim birkaç kişiye sordum..Onlar da benzer tepki verince anladım..Zevksizim ben (ühühühü)

*Sevgili msn nickine sürekli sitem dolu mesajlar yazan ilk insan..Kimsin sen? Ne istedin bizden? Biliyorum..Onbinlerce müridin gibi sitemlerin hayali bir kişiye..Karizmatik olduğunu mu zannettin? Ben söyleyim; iğrençsin..Bir de abidik gubidik harflerle yazıyorsun sitemlerini..anlayana kadar canım çıkıyor..Şarkı sözlerinden alıntı yapmandan ve derin(!) satırların arasına espri(!) serpiştirmenden de nefret ediyorum..Bunu yapınca "cool" mu hissettin kendini..Senin düzenli olarak yenilediğin sitemlerini okuyunca sana hayran olduğumuzu mu zannettin? Lütfen bizden uzak dur...Sevgilerimle

*Harry Potter'a gelince..Ben JK Rowling yerinde olsam yönetmene "parası neyse vereyim lütfen çekme filmi" derdim (kadın sterlin milyarderi ne de olsa)..Kitabın yarısından çoğu atılıyor..Özet mi lan bu? Harry Potter'ı çok seven biri olarak içim kan ağlıyor filmleri izlerken..Benim anlamadığım; bu yönetmen bu kadar olayı atladıktan sonra sonu nasıl bağlayacak filmde? Zaten kitabı okumayan biri filmden birşey anlıyor mu? ondan da emin değilim..Rowling'i buradan göreve çağırıyorum (sevgili rowling..bir de senin HP devam projen vardı..ne oldu ona?)

*Ayıptır söylemesi bir süredir sizden habersiz Pes 2009 oynuyordum (bilgisayar oyunlarından nefret eden biri olarak)..Daha doğrusu içinde "Become a Legend" diye (bilenler bilir gibi saçma bir kalıp kullanmayı çok isterdim) bir bölüm var..Onu oynadım sadece..Oyunu yükler yüklemez bir kariyer başlattım başka hiçbir şey yapmadım..Şimdi 35 yaşında eşşek kadar bir sol kanat oyuncusuyum..Geriye bakıyorum da...10a yakın kupa ve hepsi 30umdan sonra kazanılmış 3 "dünyanın en iyi oyuncusu" ödülü var..Şimdi düşünmekteyim..Kariyerimi zirvede mi bıraksam yoksa 1-2 sene daha mı top koştursam...Kararsız kaldım..Bu yüzden bu soruyu size soruyorum sevgili okuyucularım..Özellikle -bildiğim kadarı ile iyi bir kariyer yapıyordu- Azuth..Ne yapayım ben şimdi?

*Sevgili "ekmeksiz susuz yaşarım ama gitarımsız yaşayamam" malı...Sen de gitarına yakın bize uzak dur...E mi?

*Tüm zorluğuna rağmen keman çalmaya çalışan insan..Sen sürekli yanımızda ol ama..Sen çok güzel bir insansın..Sürekli sevilip korunman, yanağından mıncırılman gerekli..Bunu biliyosun di mi?

*Birkaç gündür Happy Tree Friends'e merak sardım..Açıp açıp izliyorum psikopat hayvancıkları..Çokta neşeli bir theme şarkıları var..Bir yerde bulursam telefonumun zil sesi olarak ayarlayacağım..Neyse..Şey demek istiyorum..Yanınıza gelip "bana çizgifilm aç" diyen çocuklar var ya..Onlardan biri yanıma gelince bu hayvancıkları açıp önüne oturtacağım...Görsün benden çizgi-film istemek neymiş >:)

*Ek: Manyağın biri twitter'dan kitap yayınlamaya kalkışmış..160 karakter sınırı olduğundan cümle cümle yayınlıyormuş..Biri bu arkadaşa ulaşıp blogger diye bir şey olduğunu söylesin..Acıdım valla..(Ayrıca Deli profesörün dediği gibi e-kitap filan yalan..Kitap dediğin kağıda basılı olacak!)

*Kimi zaman ciddi kimi zaman -ya da çoğunlukla- gayriciddi bir yazının daha sonuna geldik...Bu sefer değişiklik yapıp bir şarkı ile veda ediyorum..Ç.k.'nın ilk maddesine konuk olan La Roux, Bulletproof'un canlı performansıyla karşınızda...Çok büyük bir aksilik olmazsa yine görüşmek üzere..Kendinize iyi bakın efendim...

21 Temmuz 2009

Sabrın sonu


Hız; yaşadığımız zamanın en önemli unsuru.
Herşey şip şak olsun, bir an önce gerçekleşsin istiyoruz.
Pişirilmeye hazır yemekler, mikrodalga fırınlar, hızlı ulaşım araçları, aradığınız kişiye anında ulaşma, dünyanın bir ucuyla ileşitim halinde olma. Artık öyle aylarca postacı yolu beklemek yok. Fast food yiyerek alınan kilolar bile şok diyetlerle veriliyor. Hızla köşeyi dönmek istiyor insan. Merdivenleri tek tek çıkmak gereksiz. İş hayatında da asansörle yükselmek istiyor millet.
Koşarak yaşarken dinginliğimizi yitirdik.
Herşeyden önemlisi sabır kavramını unuttuk. Ya da sadece ben unuttum.
Ağır aksak hiçbir şeye tahammülüm yok. Sakin sakin konuşan, bir cümleyi 10 saatte kuran insanlar bile sıkıyor beni. Örnek isterseniz Hatemiler'in olduğu tartışma programlarını izleyemiyorum bu yüzden.
Geçenlerde bir mail aldım. Sabrı; bambu ağacı örneğiyle anlatan.
Bir bambunun yeşermesi için tohumunun 5 yıl boyunca toprak altında kalması gerekiyormuş. 5 yıl boyunca sulanması, gübrelenmesi ve bakımının yapılması. Bu sürede hiç bir sonuç yok. 5 yıl sonunda bambu tohumu ilk filizini veriyor. Sonrası ise müthiş 6 haftada tam 27 metreye ulaşıyor.
Tam "Sabreden derviş muradına ermiş" misali.
Kendimi bambu yetiştirirken düşünemedim bile. Düşencesi bile sabrımın sınırlarını zorladı.
Bambu yetiştirmeye kalksam benim durumum "Sabreden derviş beklemekten gebermiş" olurdu kesin.
İlkokulda pamuk içinde fasulye yetiştirirken bile her saat kavonoza bakmış insanım.
Ama kesin olarak şunu söyleyebilirim ki bundan sonra bambu bir koltuğa otururken daha dikkatli olacağım. En azından o bambuyu yetiştiren sabırlı insanlara hürmeten.

20 Temmuz 2009

Rock'n Coke '09


Bu sene 6.'sı düzenlenen Türkiye'nin en büyük açık hava festivali Rock'n Coke , yine her sene olduğu gibi hızlıca gelip coşturdu geçti. :P

İlk defa sanırım 2003 yılında başlamıştı bu festival. Ben 2005'ten beri hiç kaçırmadan izlerim , gerçekten çok iyi bir etkinlik. Bu sene canlı canlı İstanbul Park'ta izlemek istiyordum fakat olmadı. İstanbul Park demişken, evet bunu söylemek benim de garibime gitti, Rock'n Coke her sene Hezarfen Hava Alanı'nda yapılırdı, neden bu sene İstanbul Park'a taşındı acaba.

Bunun yanında, festival her sene Eylül'ün ilk haftasının haftasonları (düşük bir cümle oldu sanki :P) yapılırdı. Ama bu sene Temmuz'un ortasında yapıldı.. Acaba neden :P

Her neyse biz müzik severler için zaman mekan fark etmiyor ne de olsa (: . O yüzden bu konu üzerinde durmak gereksizdir.


2003'ten 2009'a kadar bakalım hangi yerli yabancı ünlüler Türk rock'çıları coşturmuş.. Aslında sadece Türk rockçılar değil, yabancı ülkelerden de gelen bir sürü genç de katılabiliyor. Özellikle sanırım 2005'teydi , Türk'ten çok yabancılar vardı Rock Kasabası'nda.

2003 Rock'n Coke
O sene ilk defa yapılmıştı bu etkinlik. İlkler hep unutulmaz olur ama ben o sene izlemediğim için neler oldu neler bitti bilemiyorum haliyle.
06-07 Eylül tarihlerinde yapılmış.Üstte de dediğim gibi Eylül ayının ilk haftasonuna denk gelen günleri bunlar.Hezarfen Havaalanında..
Bakalım hangi ünlüler katılmış..
Pet Shop Boys,Sugababes,Hooverphonic başta olmak üzere Athena, The Delgados,MFÖ,Simple Minds,Nil Karaibrahimgil
gibi daha bir çok isim..

2004 Rock'n Coke
Bu sene ben Rock'n Coke adında bir festival olduğunu öğrenmiştim. O kadar çok reklamı çıkıyordu ki (: . 2003'te sanki o kadar çok reklam yapılmamıştır. Eminim aranızda hatırlayan vardır, The Rasmus'un in the Shadows parçasının introsunun fon müzik olarak kullanıldığı reklamı (: .

Hmm bu sene de Ağustos ayında yapılmış..21-22 Ağustos Aylarında (: . Ve yine Hezarfen Havaalanında.

Bu festivale katılan ünlüler ;
The Rasmus , 50 Cent , yine MFÖ ve Athena, Kargo ve daha bir çok yerli yabancı grup ve sanatçılar..

Şimdi hepsini tek tek yazamıyorum o kadar çoklar ki (: . Ama benim için en unutulmazı Rasmus (: canlı izlemedim ama video paylaşım sitelerinde bulabilirsiniz.. Zaten o seneden sonra o grubun da hayranı olmuştum.

2005 Rock'n Coke
Bu sene TV başından kalkmayıp , tüm bir haftasonumu festivali izleyerek geçirmiştim. Bir çok Türk'ün yanında yabancılar da vardı diye hatırlıyorum. Ve yanlış hatırlamıyorsam, Ceza da sahneye çıkmıştı ve bu yabancı arkadaşlar buna bayağı bir tepki göstermişlerdi. Nedendir pek bilmiyorum ama sanırım bu müzik türüyle alakalıydı. Sonuçta bir rock festivali ve sahneye Türk rapçi çıkıyor. Fakat burda yabancılar haklıydı Ceza haksızdı demek de doğru olmaz. Ne de olsa Ceza ben Rock'n Coke'a çıkayım diye gelmemiştir, onu çağırmışlardır, o da gelmiştir. Yani iki taraf da haklıydı. Her neyse o kadar büyük bir olay da değildi zaten.

02-03 Eylül tarihlerinde Hezarfen Havaalanında kuruldu. Bu sefer daha çok büyük isimler vardı bence. Bunların başlıcaları;

The Cure, Korn, The Offspring, Skin (Skin, ilk parçasında gitaristin boynunu ısırmıştı hatta xD ), Apocalyptica

onların yanında

Şebnem Ferah, Manga,Pamela, biraz önce dediğim gibi Ceza,Rashit falan.

2006 Rock'n Coke

O sene 4.sü düzenlenen xD diye başlamayayım yine. 2006 çok iyiydi ya. Özellikle benim favori gruplarımdan 'Placebo' vardı. Gerçekten gitmeyi çok istemiştim ama olmadı naparsınız :P . Bunun yanında, TV de vermedi Placebo'nun programını.Ya ne kadar şanslıymışım (:.

02-03 Eylülde Hezarfen Havaalanında, biletler biletixte :P. Bu lafı da reklamlar sayesinde çok duymuşsunuzdur (: .

Muse, Placebo , Editors , Kasabian , Portecho , yine Şebnem Ferah (ben iki sene üst üste Şebnem'i görünce her sene geliyor herhalde demiştim ) , Duman, Vega vs vs..

2007 Rock'n Coke
Bu sene ben Silifke'de olduğum için izleyememiştim.Hatta sinir olmuştum (: . Her sene Silifkeye gideriz ama Ağustos'un başlarında. Bu sefer Eylülde gitmiştik.Anne'den Silifkeli olduğumuz için de gitmek zorundayız zaten.

Bu sene katılan gruplar da her zamanki gibi süperdi.

The Smashing Pumpkins, Chris Cornell , Franz Ferdinand (reklamlarda da bu grubun bir şarkısının müziği kullanılıyordu hatta :P), Within Temptation,Manic Street Preachers, Pentagram, Hayko Cepkin, Özlem Tekin , Aslı....

01-02 Eylül de Hezarfen Havaalanında düzenlenmişti.

2008 Rock'n Coke
2008'de festival iptal edilmişti. Nedenini tam olarak bilmiyorum ama işte gelecek yabancı gruplar sorun çıkarmış, geçen sene izleyiciler doğru durmamış gibi bir sürü dedikodu vardı. Ama tabii ki bu gibi sebeplerden dolayı olduğunu hiç sanmıyorum..
Her neden bilinmez ama 08'i ben merakla bekliyordum çünkü 2007de de izleyememiştim. Böylece iki sene üst üste izleyememiş oldum (: .

2009 Rock'n Coke
Dün akşam bitti (: . Tamamını yine izleyemedim . Bu sefer İstanbul Park'a gitmeyi planlıyordum. Günlük alıp sadece pazar günü sevdiğim grupları izleyeyim diyordum, görmek istediğim iki grup (Linkin Park ve Kaiser Chiefs) da şansıma aynı gün çıkıyordu yani günlük bilet ve bir sahne önü alıcaktım ki Biletix'te Linkin Park'ın Sahne Önü'nün biletlerinin tükendiğini görünce o kadar yolu gidip de en önden izleyememek boşa masraf olur diye düşünerek (çünkü İst. çok uzak ve boyum da kısa olduğu için :P önden izleyemezsem hiç izleyemem) gitmedim.

18-19 Temmuz tarihleri arasında bakalım İstanbul Park'a hangi ünlüler gelmiş;

Linkin Park , Kaiser Chiefs ,Nine inch Nails , the Prodigy , Hayko Cepkin , Emre Aydın , Howling Bells , Jane's Addiction, Juliette Lewis vs . vs..

İşte böyle. Bir Rock'n COke'un sonuna daha geldik (: . Sıkı takipçileri var mıdır burada bilmiyorum ama ben iyi bir takipçi olduğumu düşünüyorum (:.

Emeğe Saygı :P İyi okumalar (:

19 Temmuz 2009

Benimle Çiftleşir misin?

Çok değil..Daha birkaç hafta önce "Yeni yayın dönemi programları" diye bir yazı yayınlamıştım..Amacım günümüz programlarının gelebileceği son noktaları abartılı bir şekilde anlatmaktı..Ama benden daha psikopat bir yapımcı çıktı ve benim sınırlarımı fersah fersah genişletti..Yeni yayın döneminde yepyeni bir yarışma başlayacak..Adı "Benimle Çiftleşir misin?"..Yarışmada 10 erkek ve 10 kızın bir evdeki çiftleşme maceraları anlatılacak (ah ahh benim aklıma nasıl gelmedi?)..Ve sıkı durun..Bu olayın kahramanları hayvanlar...Evet..İnsanların bırakın çiftleşmelerini, öpüşmelerinin bile tahrik unsuru sayıldığı, öpüşme sahnesi geçen yayınların tek tek uyarıldığı (saniyesi ile birlikte!) ülkemizde hayvanların çiftleşmesi ile ilgili hiçbir yasak YOK!?

Hayvanların psikolojisini düşünsenize..Siz çiftleşiyorken, ellerinde garip aletler olan adamlar sizi takip ediyor..Özel hayat sıfır..Eşini aldatmaya kalksan yandın..Çünkü her hareketinizle canlı yayında milyonlarca kişi (ben de Tv jargonuna uyayım dedim..yoksa bırak "milyonlarca"yı bin kişi zor bulunur) gülerek, eğlenerek sizi izliyor..Sizin için ekranbaşında gözyaşlarına hakim olamıyor!?! Bunu ben demiyorum..Programın sloganını öyle diyor..Yahu...İnsan canlısından bahsediyoruz..Kendi türü için üzülmeyen bir tür..Komşusunda deprem olsa "iyi oldu şerefsizlere" diye sevinir...Kendi menfaatleri dışında kalan kimse umrunda olmaz..Kalkıp köpeklere mi üzülecek? Ne diye üzülecek hem?! "Vah vah bunun kocasında iş yok iki saattir çiftleşemediler" mi diyecek?! Ayrıca bu köpek mahluku için "evde beslenmez, onun girdiği yere melek girmez" diye fetvalar verilmişti..Bu fetvadan sonra ülkemizde programa oturup kim ağlasın? Ya da kim oturup izlesin? Tutar mı bu program yahu? Ahh pardon..Hayvanlara tecavüz oranı en fazla olan ülkelerden biriydik..Ve en ufak bir öpüşme görüntüsü internette izlenme rekoru kırıyordu..Tabii bu program tutacak..Ve korkarım yarışan köpekler de kısa sürede bize benzeyecek..(kameralara oynamaya başlar belki birileri)

Sürekli köpek diyorum ama yarışmacılar sadece köpek mi bilmiyorum..Kanaldan bile yeni haberim oldu..Mesela bir at katılabilir mi bu programa? Yoksa bazı kriterlerden dolayı katılşamaz mı? Msjlarla oy verebilecek miyiz? Juri de olacak mı? Bülent Ersoy "Fıçının bu akşamki performansını beğenmedim" diyecek mi?...Off...Söyleyecek çok şeyim var ama en iyisi ben susuyum..Yoksa "sevgili internet sansürcüsü" blogger'ı toptan kapatır yine..O derece bir konu..Düşüncesi bile komik..Bakalım başlayınca neler olacak?!....

Ekstra Not: "Burada olmak isteyeceksiniz" diye bir slogan daha var(mış) programda..Nasıl yani?! "Ahh ah orada Tonny yerinde ben olacaktım ki..." mi diyeceğiz?! YUH..Ne diye orada olmak isteyel...bir dakika ya..biraz düşününce aklıma geldi, bunu da isteyen çıkar..Ülkemizin gençlerine bakınca.....Tamam tamaam sustum ben.. (kendime hakim olamayıp ipin ucunu fazla kaçırmamışımdır inşallah)

18 Temmuz 2009

Yakını görmeden uzağa bakmak

Yanı başımızdakilerin kıymetini bilmeyiz.

Biliriz belki de verdiğimiz değeri göstermeyiz.
O, nasılsa vardır. Elimizin altındadır.
Ne zaman istesek görebilecek olmanın rahatlığıdır belki bu duyguyu veren.
Ama uzaktaki nasıl çeker bizi.
Burnumuzun dibindeki güzellikleri görmeyiz ama hayallerimizi kilometrelerce uzaktaki Amerika süsler.
Belki benim gibi İtalya sevdası vardır pek çoğunuzun.
Ya da Uzakdoğu'ya merak.
Portekiz'e ne dersiniz?
Zaman zaman önünden geçeriz ama Dolmabahçe'ye gitmek gelmez aklımıza. Galata Kulesi'ne kaç kere çıktınız? Topkapı Sarayı'nı göreniniz var mı? Bilmiş bilmiş sorduğuma bakmayın benim de gezmişliğim yok henüz hiç birini.
Denizli'de yaşadığımız dönemde biz merakla Pamukkale'ye giderdik her fırsatta. Ama orada doğduğu halde Pamukkale'yi görmeyen arkadaşlarım vardı benim. Biz kalıcı değildik, gitmeden görmeliydik. Oysa Pamukkale onlarındı. Yanı başlarında.
Anadolu'da geçerken çocukluğum ben hep İstanbul'luydum onlar için.
İstanbul doğduğum şehirdi benim, gördüğüm, bildiğim... Ve bir gün temelli döneceğim.
Ama onların hayaliydi ve ben onların hayalini her haliyle biliyordum. İstanbul benim için İstanbul'du sadece ama onlar için sihirli bir şehir.
Büyük şehirdeki bıkarak kalabalıktan hep dingin köy hayatını düşlerken, çiftlik hayali kurarken, çift süren çocuk koca şehirde olmanın hayalindedir.
Dedik ya uzaktaki her zaman kıymetlidir. Ama önemli olan uzaklar yakın olduğunda büyünün bozulmamasıdır.

16 Temmuz 2009

MMM => Müzikalci Marilyn Manson

Son zamanlarda 'This is Halloween' şarkısını duyduktan sonra diğer parçalarını da dinlemeye başlamıştım.Ve sabah internete girdiğimde,MM ile ilgili bir haber görüp onun hakkında yazayım dedim..(:
Peki Marilyn Manson'ı aramızda tanımayan var mıdır?. Sanmıyorum.. Ama hayatında ilk defa bu ismi okuyanlar için kısacık bir bilgilendirme yapayım.


Marilyn Manson ;
ABD'li bir müzisyen.Gerçek adı Brian Warner.Müzik türü rock - metal.. Alternative metal diyelim.Daha çok dış görünüşüyle ilgi çekiyor;ama şarkıları da hiç fena değil hani (:
Her neyse biraz önce yazdığım 'This is Halloween' , The Nightmare Before Christmas'ın(O filmi izlemeyen varsa tavsiye ederim gerçekten çok güzeldir) sound trackidir .Cover mıydı yoksa ilk olarak kendi mi söyledi tam bilmiyorum.
MM, şimdiye kadar müzik dışında film ve kitap dünyasında da çalışmalar yapmış.İlk rolünü David Lynch'in Kayıp Otoban filminde almış.Onun dışında The Hearth is Deceitful Above All Things da oynamıış. Hmm .. Micheal Moore 'un Bowling for Columbine adlı filminde oynamış çünkü (bunu bilmiyordum) Columbine Katliamı'nın sorumlularından biri olarak MM'i de göstermişler.
Gel gelelim müzikal işine.
Gothic Cinderella

Yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz gibi MM, bu filmin başrolünü oynaması için Harry Potter filmiyle tanınan Emma Watson ile çalışmak istemiş.Bu film Emma için Harry Potter serisi dışında çalıştığı ilk profesyonel projeymiş. Evet bence de öyle Harry Potter dışında başka bir filmde görmedim hiç onu. Hatta bir ara sırf bu yüzden Harry Potter filminden ayrılmak istiyormuş gibi bir şey duymuştum.İşte hayatının sonuna kadar Harry Potter'daki küçük kız olarak tanımak istemiyor muymuş neymiş,o tür bir şeylerdi.Ama herkesin de gördüğü gibi, ayrılmadı. Serisinin altıncı filmi Melez Prens de dün vizyona girdi,ben henüz izleyemedim ama en yakın zamanda izleyeceğim. Neyse konuyu saptırmayalım. Okuduğum habere göre Marilyn Manson filmin yapımcılığını üstleniyormuş.Fakat yönetmenliğe ya da sound tracklere ne kadar katkıda bulunacağına dair bir bilgi yokmuş.

Filmi merak ediyorum doğrusu. Gothic Cinderella (: . Benim de aklıma gelirdi hep böyle şeyler. Gothic Mermaid falan :D . Ama tabii o tür bir filmin yapımcılığını yapmaya ne yaşım ne de başım yeter herhalde :P Belki ilerde derim ama ilerde de MM özentisi diye çıkmayalım TVlere :P . Her neyse benden bu kadar.
İyi okumalar (:

14 Temmuz 2009

Süper 3'lü (özel röportaj)

Onlar "süper kahraman" denilince akla gelen ilk 3 isim..Onlar çocukluk rüyalarımızı süsleyen özel yetenekli insanlar..Batman, Süperman ve Spiderman'dan bahsediyorum...Bugüne kadar bir çok kişi onlarla röportaj yaptı ama böylesi yok...İlk defa üçü bir arada röportaj verdi..Ortaya renkli, keyifli ve birçok yanılgıyı aklınızdan silecek özel bir sohbet çıktı..Bunu başarmanın gururu içerisindeyim..Şimdi arkanıza yaslanın ve bu güzel sohbetin tadını çıkarın...

EvcilPanda: Öncelikle hepiniz hoşgeldiniz..Sizlerle röportaj yapmak benim için büyük bir şeref..Beni kırmadığınız için teşekkür ederim...
Hep bir ağızdan: Hoşbulduk..Seni kırmak ne demek? Duymamış olalım

E: Ehe ehe..Sağolun..Medyada sürekli aranızda bir rekabet ortamı yaratılmaya çalışılıyor..Sürekli birbirinizle kıyaslanıyorsunuz..Ama gördüğüm kadarıyla bu sizler için bir sorun değil..Çok iyi arkadaşlarsınız..Öyle mi?
Superman: Biz süperkahraman olduğumuz gibi süper de insanlarız..Birbirimizi kıskanma durumumuz yok.."Hangimiz daha iyiyiz?" diye dert etmiyoruz
Spiderman (ö): Zaten Batman başka bir şehirde çalışıyor..Biz de Superman'le dönüşümlü olarak çalışıyoruz..Ayrı ayrı yeteneklerimiz var..Bir kıyaslanma söz konusu olamaz
Batman: Diğer süperkahramanlardan da öyle tepkiler almadık...Bir tek Wolwerine birazcık kıskanıyo bizi..Onun da mutantlığına veriyoruz..Sonuçta hazzetmek zor...

E: Wolwerine demişken...Diğer süperkahramanlardan beğendiğiniz, veliaht olarak ilan ettiğiniz var mı?
B: Veliaht olarak gördüğümüz yok..Yani hepsi kendi çaplarında yetenekli..Ben Ninja Turtles'ları bir adım daha ilerde görüyorum ama..Hem çok eğlenceli tipler (beraber takılmayı seviyorum) hem de işi bir bilenden öğreniyorlar
S: Evet..Usta Splinter bu konuda büyük bir isim..Uzun zamandır bu işin içinde..Onun yolundan çıkmazlarsa çok büyük isimler olabilirler..Ben de çok beğeniyorum tarzlarını
Ö: Ben özellikle Leonardo'ya hayranım (gülüşmeler)

E: Sizin için Süperkahramanların 3 büyüğü diyebiliriz..Nasıl tanıştınız?
S: Biz Batman'le internet ortamında tanışıyorduk..Bir gün ben uçarken Spiderman'ın ağlarına takıldım..O gün de Spiderman ile tanıştım..Sonra Süperkahramanlar Toplantısı'nda bir araya geldik..Daha çok kaynaştık..O zamanlardan beri çok yakın arkadaşlarız

E: Ortak maceralarınız oluyor mu?
Ö: Hayır..Hepimiz ayrı çalışmayı seviyoruz..Bugüne kadar ortak bir macera yazılmadı
B: Genelde eğlence için bir araya geliyoruz...Pek iş konuşmayız birlikteyken
S: Okey oynamayı çok seviyoruz..Yanımızda Kaptan Mağara Adamı olduğunda sürekli okey oynarız
B: Ayrıca Pes'te yakarım (gülüşmeler)

E: Günlük yaşamınız nasıl geçiyor?
S: Ben fazla sosyal bir tip değilim..Gün başlarken gazetedeki yazımı yazar, genel müdüre gönderirim..Ardından takip ettiğim siteleri dolaşırım..Arada sırada gazetenin binasına giderim orada takılırım..Ailemin yanına Kripton'a uçarım..Spi' ve Bat' ile buluşuruz işte..Falan filan...
B: Ben de Süperman gibi sayılırım..Daha çok gecelerin adamıyım..Ayrıca babamın şirketini yönetiyorum
Ö: Ben öğrenci adamım..Okuldan eve, işten okula işte..Boş kaldığım zamanlarda harçlığımı çıkarmak için Superman'in gazetesinde muhabirlik yapıyorum..Bir kitap projesi üzerinde uğraşıyorum uzun zamandır...Başka da boş vaktim yok..Süper kahramanlık işi çok zamanımı alıyor

E: Gelecekle ilgili ortak planlarınız var mı?
B: Tabii ki..Ortak bir Süperkahramanlık şirketi kurmak istiyoruz..Bu işi amatörlükten kurtarıp, profesyonelleştirmeliyiz
Ö: Bir emeklilik hakkımız olmalı bence..Hiçbirimiz yaşlanınca He-man'in durumuna düşmek istemeyiz..Yıllarca hizmet ettikten sonra unutulmak çok kötü birşey
S: Süperkahramanlık göründüğü kadar güzel bir meslek değil..Fazla uğraş gerektiriyor..Ama karşılığını alamıyorsun..Akıllı adam süperkahraman olmaz!

E: Bazı gazetelerde Süperman ile Batman arasında gerçekleşen bir kavgadan bahsediliyor..Her ne kadar inanmasam da sormak zorundayım..Doğru mu?
S: Öyle haberleri neden yapıyorlar anlayamıyorum..Görüldüğü gibi aramızda hiçbir tartışma yok..Daily News'te de yazmıştım bu konuyu..Ama bu haberleri yazmaya devam etti bazı muhabirler..Böyle ucuz haberler yapmasınlar
B: O muhabirler süper güçlü kahraman olduğumuzu düşünerek yazsınlar bence (gülüşmeler)

E: Marvel'le aranızda bazı sorunlar çıkmıştı...Sonra yeniden anlaştınız..Tam olarak ne oldu?
S: Bizim Marvel ile bir sorunumuz yoktu aslında..Senarist grevi çıkmıştı..Marvel yetkilileri greve destek verdiğimiz için bize tavır koydular..Ama sonra tatlıya bağlandı olay
Ö: Yine de bir kırgınlığımız var..Bize böyle davranmaları çok üzücü..Olaylar tekrarlanırsa kendi şirketimizi kurmak için ayrılabiliriz

E: Yavaş yavaş sohbetimizin sonuna geliyoruz..Sizin gibi olmak isteyen gençlere önerileriniz var mı?
S: Süperkahraman olmak için uğraşmasınlar...Süperkahraman olunamıyor, süperkahraman doğuluyor...Ben böyle biliyorum
B: Bence öyle değil..Zengin olmaya çalışsınlar..Para her kapıyı açıyor (gülüşmeler)
Ö: Bence nükleer santrallerde gezmeleri yeterli..Orandan çıkan kimyasal bir böcek ısırdığında direk süperkahraman olurlar (gülüşmeler)

E: Son sözlerinizi alayım...
S: Tabii..Ben başlayayım..Dwight Howard diye bir adam varmış..Benim amblemimi kullanıyormuş..Hayranlarım dikkat etsinler, böyle adamlara kanmasınlar
B: Gerçekten büyük bir sorunumuz korsan..Zaten fazla kazancımız yok..Onu da elimizden alarak bize zarar vermesinler..Babamın şirketi olmasa ben bu işi sürdüremem
Ö: Benim sorunum öğrenci harçları..Çok yüksek fiyatlar ödeniyor...Ben bile Batman'ın bursu olmasa ödeyemeyeceğim..Geride kalan normal insanlar nasıl ödesin? Buradan NY başkanımıza sesleniyorum..Şu harçları biraz düşürün

E: Çok teşekkür ederim..Röportajımız burada bitti..Ama bu kadarla kalmasın..Daha detaylı röportajlar yapalım sonra...
S: Ne demek hacı? Sen ne zaman istersen geliriz
Ö: Ben acıktım, sizlerde acıktınız mı ya? Gelin bir pizza söyleyelim...(gülüşmeler)

12 Temmuz 2009

Ç.K. 4

*Bu seneye kadar yaz aylarını sevdiğimi zannederdim..Bu sene anladım ki, meğer ben yazdan nefret ediyomuşum..Sürekli sıcak sürekli bir hayattan bezme durumu..Mümkünse bu aylarda dondurulmak istiyorum..Kışın çözersiniz..Olmadı Finlandiya'ya vatandaşlık başvurusu yapacam..No yaz no cry...Bırakın kışta kalayım bırakın üşüyeyim..Allah belanı versin yaz...(yanıyoruuum)

*İnsanın ruh halini ayakkabısı belirliyor..Bunu da farkettim...Mesela eski-kirli ama rahat bir ayakkabı giyiyorsun hooop salaş bir tip oluyorsun..Başkalarının düşündüklerini fazla önemsemeden kendi dünyanda yaşıyorsun, saçı sakalı serbest bırakıyorsun, "isterse kıyamet kopsun" havaları falan filan..Yeni ayakkabı alıyorsun..Yürüyüşün-duruşun bile değişiyor, bir tezcanlık geliyor üzerine..Converse giyiyorsun "tikky" bir havan oluyor..Rugan ayakkabı giyiniyorsun..Ağırbaşlı, centilmen bir duruş geliyor..Başka bir ayakkabı giyiyorsun entellektüel bir havaya bürünüyorsun, sürekli kuşları-doğan güneşi inceliyorsun...Çok ilginç bir olay bence..

*Bir sivilce en kötü ihtimal nerede çıkar? Kulak,burun, göbek falan mı dediniz? Hayır yanılıyorsunuz..Ağız içinde çıkan sivilce gördüm!? Bildiğin sivilce..Sivilce lan...(bu kadar çok sivilce diyince anlamsızlaştı birden)

*If you seek Amy...Britney Spears'ın son klip parçasının adı bildiğiniz gibi..Ama "gizli bir mesaj" varmış bu isimde..Ben bir türlü anlayamadım..Buradan nasıl "f... me" çıkıyo...Bir bilen beni aydınlatsın...+rep vericem..

*-İĞRENÇ ROMANTİK: Bugün hamamda kese yaptırdım..Senin bıraktığın parmak izlerini vücudumdan silebilmek için..Kolum gibi de kir çıktı, iyi oldu :)
-İĞRENÇ ROMANTİK evlenirse: Çiçek alamadım yerine çiçek ekmek aldım aşkım..Hem acıkınca yeriz, karnımız doyar :)
(aramızda var bu iğrenç romantikler, olayların benzerlerini duydum)

*"Michael öbür dünyaya eksik gitti"... Hepiniz duymuşunuzdur ama arşiv olarak burada da bulunusun istiyorum (arkadaki Selda Bağcan'a da dikkat)...

*"Bolulu olmak ayrıcalıktır..Yani öyle olması lazım..Çünkü nüfusu az..O yüzden herkes Bolulu olamıyo"...(şehirin ismi dışında tamamen gerçektir)

*Çok saçma bir yazının daha sonuna geldik..Bakıyorum da akıllı adam yazamaz bunu..Ama hep bu sıcaklar yüzünden (-beni bu sıcak havalar delirtti)...Kendinize iyi bakın efendim...(fazla sıcakta da kalmayın, gölge yerlerde gezin)

*Resim yazıyla alakasız görünebilir ama özel bir anlamı var..Bir arkadaşıma ait..İlk defa blogumda tanıdığım birinin çektiği fotoğrafı yayınlıyorum..Kendisine deviantart'ta rastladım..Hiç şaşırmadım zati..Ruh ikizim gibi..Ne yapsam, neyden hoşlansam; içinden o da çıkıyo...Bi bloggerda yok..Gelme lan buraya :)

11 Temmuz 2009

İçimdeki çocuk


Taşları üst üste dizip, bir top darbesiyle yerle bir ettiğimiz günlerdi...
"Donduuuuu" çığlıklarıyla dört bir yana kaçışırdık.
Başaklar, buğday vermeden önce saklambaç oyunlarındaki siperlerimizdi.
Çağlaların bademe dönebilmesi, mahalledeki memur çocuklarının tatile gitmesi halinde mümkündü.
Narların yüzüne kimse bakmazdı, onlar kuşların kısmetiydi.
Hedefteki; dıştan bakıldığında sert ama yendiğinde suları damlayan armut ağacıydı.
Üzümü asmasından koparıp yerken şımarıklıkların en büyüğünü yapardık. Göze kestirilen tüm salkımlar koparılır önceki bir kenara fırlatılırdı.
İncir ağaçlarının tepesine temkinli çıkılırdı; çünkü büyükler demişti ki, "İncir ağacından düşerseniz sakat kalırsınız.
"Tüm arsalar ve tarlalar oyun alanımızdı.
Anadolu'nun şirin bir köşesinde çocuklar için zaman böyle geçerdi.
Az gidildi, uz gidildi, dere tepe düz gidilip koca şehirlere gelindi.
Biz büyürken herşeyler değişti.
Ve içimdeki çocuk o mutlu günleri çok özledi.
Çocuklar taşları üst üste koyup "Donduuuuuuuuuuuu" diye bağırıyor mudur hala?
Belki.
5 yıl önce yine o şirin ilçedeydim. Çok değişmişti.
Top oynadığımız boş arsalarda İstanbul'u aratmayan apartmanlar yükselmişti.
Nar suyunun şifa olduğu anlaşılınca, kuşların kısmetine bile el konulmuştu.
Biz şanslıydık.
Arabaların tek tük geçtiği caddeler bizimdi. Önce sağa sonra sola bakmamıza gerek yoktu.
Öyle bir dönemdi ki bizimki teknolojiden önceki mutluluğa da sonrasındaki lükse ve yanlızlığa da tanıklık ettik.
Bilgisayar denen mucize aletin vazgeçilmez olmasına, evlerde bile yokken artık her cebe giren telefonların rahatlığına çabuk alıştık. Yani değişimle değiştik.Şimdilerde çocukların tek başına sokağa çıkması tehlike. Tırmanacak ağaçları yok. Oyun alanları iki salıncak, bir kaydırak. Meyvayı dalında değil hormonuyla yiyorlar.Acaba onlar da bu günleri özleyecek mi?

8 Temmuz 2009

Tekerleme Kandırmacası?

Bir zamanlar "Türk halkının yaklaşık %50'sinin psikolojik sorunları var" diye bir haber okumuştum..Şu günlerde yaşanan tartışmaları, tecavüz olaylarını, cinayetleri vs. gördükçe bu araştırmaya hak vermemek elde değil (az bile)..Peki bu kadar sorunlu bir millet olmamızın sebebi ne? Araştırmacı yazarınız olarak bu konu üzerinde çalıştım bugün..Ünlü psikoloji bilimcilerleri ile iletişime geçtim, onlarca kitap karıştırdım, hatta derin devlet liderleri ile konuştum..Sonuçta bazı gizli belgelere ulaştım..Aslında sebep çok basit(miş)..Siz hala anlayamadınız mı? O zaman hep beraber çocukluğumuza dönelim..Ve tekerleme ya da ninni denilen kafiye üzerine kurulmuş metinleri inceleyelim...

Dandini Dandini Dastana:Buyrun...Dakika bir gol bir..Bu ninni ile uyuan çocuk psikopat da olur hayvan düşmanı da..Çocuğa öğretilen ilk şey "danalar kötüdür, onları gördüğün yerde döv-kov" çünkü...Hayır dana azıcık yese ne olacak? Sonra bu çocuk köpeklere-kedilere işkence etmeye kalkınca pişkin pişkin "ayy bana hiç çekmemiş, niye böyle oldu" de...Anlaşılır gibi değil...(hayır bu yazıda sinirlenmeyeceğim hayııır)

Dandini Dandini Danalı Bebek: "Dandini dandini dastana" az gelmiş olacak ki bir ruh hastası bunu yazmış..Aynı melodi üzerine aynı hece ölçüsü var..Ve bu topu topu 4 satır çok büyük bir devamlılık hatası içeriyor..İlk satırlarda şebek olan ebebeynler son satırda birden eşşeğe dönüşüyor..Koskoca Stephen Hawking'in açıklayamadığı bu durumu küçük çocuklar nasıl anlasın? Çocuk ninnilere bile bile güvenemiyorsa kime güvensin? Danalı bebek ne demek ayrıca..Bu ninniyi duyan çocuğun psikolojisi bozulmasın da kiminki bozulsun? Bir kafiye uğruna binlerce çocuğun psikolojisi ile oynamak insanlığa sığar mı?

Komşu komşu: Alın size bir de tekerleme..Çocukluk yıllarımızda ilk öğretilen tekerlemedir..Peki daha önce hiç sözlerine dikkat ettiniz mi? Şimdi içinizden dikkatle birkez daha okuyun..Evet..Çocuklarımıza bir umursamazlık, bir haklarını savunmama durumu yüklenmeye çalışılıyor.."Amaan boşver hacı suya düştü, inek içti, yandı da bitti de kül oldu..sittin sene uğraşsan bulamazsın o kolyeyi salla gitsin" deniliyor..Biz de bu yalanları mal gibi yutuyoruz..Sonra neden böyle umursamaz olduk diye dert yanıyoruz..UMURSAMAZ OLURUZ TABİİ..Bir nesil bu vahim tekerleme ile büyüdü..Ayrıca tekerlemenin içinde dağlardaki ormanlarımız yakılıyor, baltalar tarafından ağaçlarımız kesiliyor söz etmiyoruz..Buradan Sezen Aksu'ya, Kayahan'a sesleniyorum..Gelecek neslin akıl sağlığı için bu tekerlemeyi tamamlayın..Ne bileyim dağa araştırma ekibi gönderilsin, kolye uzun araştırmalar sonucu bulunsun, ormanlarımızı yakan eşşoğlueşşekler yakalansın, hırsızlık suçundan kedi hapise atılsın..Küçük çocuklara "adalet her zaman yerini bulur" düşüncesi aşılansın...Fena mı olur??

O piti piti: Off off of...Arkadaşlık bağlarını baltalayan bir tekerleme daha karşınızda işte..Ne deniliyor; "biz size geldik bitlendik"..Yani biraz daha açarsak "bir daha size gelmem bitlendim sizin yüzünüzden, Allah belanızı versin"..Bunu duyan çocuk bir daha arkadaşına gitmek ister mi hiç? Halbuki "biz size geldik çook hoş vakit geçirdik, yalnız şimdi biraz kaşınmaya başladım her ihtimale karşı senle bir hamama gidelim" dense...Hem arkadaşlık ilişkileri zedelenmez hem de temizlik alışkanlığı aşılanır..

Mustafa Mısırkafa: En pis tekerleme bu işte..Çocukluğumu hatırlıyorum da...2 gün kendime gelememiştim...Bu Mustafa niye dama çıktı (ki benim duyduğum bu "çıkma" versiyonu değildi) , eşekle evlenilebilir mi, ben kimim, dünya neden böyle? gibi sorular sormuştum..Hatta bu tekerlemeyi duyan Mustafa isimli bir arkadaş "benim adımda Mustafa ben de eşekle evleneceem" diye üzülüp ağlamıştı..ya yaa...

6 kere 6: Bu tekerleme ile çarpım işlemi ezberlemeye kalkan çocuğun insanları sevmesini beklemiyorsunuzdur herhalde.."Ne bıyıksız mı kalmış babam..Bıyığını çöpçüler mi almış..Vicdansızlaaar" diye çöpçülere karşı bir kin ile büyüyecek çocuk..Çevresini de temiz tutmayacak..Olur olmadık yere "bıyık" atmaya kalkacak...Sorarım size..Bir çarpma işlemi için bir neslin geleceği ile oynamak fazla değil mi?

El el epelek: Sözlerini bulurken bile zorlandım..huhh..Sizce bu tekerlemeyi yorumlayabilir miyiz? Tabii ki hayır..Sadece küçük beyinlerin aklını karıştırmak için dış güçler tarafından(!) yazılmış anlamsız kelimeler bütünü..Kesin Amerikanın işi...Aynı şeyi "fışfış kayıkçı" için söylemek de mümkün..Yoksa kayıkçının küreği-hop hop atan yüreği-akşama olan fincan böreği ne alaka? Bence senarist fış fış kayıkçı'yı 3-4 sayfa yazmış...Ve bu yüreği-küreği-böreği mantık çerçevesi içinde birbirine bağlamış..Ama yapımcı adam "bu hali çok uzun...zaten reytingler de kötü" diyerek cımbızla bu 3 satırı çekmiş..Yoksa bu saçmalığı kim yazar-kim söyler ki?..

Portakalı Soydum: Çocukları yalan söylemeye özendiren bir tekerleme daha..RTUK Aşk-ı Memnu ile uğraşacağına bu tekerleme ile uğraşsın (ya da MEB..kimin alanına giriyosa o uğraşsın)..Başa portakal konunca niye yalan söyleniyor ki? Ne gibi bir yararı oluyor sana karşı..Ya da ne diye yalan uyduruyosun? "Yok portakal değil elma o" falan mı diyorsun? Sen nasıl bir ruh hastasısın? Hayret birşey...

SONUÇ:Gördüğünüz gibi psikolojisini bozan en büyük sebep çocukken öğrendiğimiz-benimsediğimiz tekerlemeler-ninniler (bu arada ne çok psikoloji kelimesi geçti bu yazıda)..Onlar olmasa bu kadar fazla sorunumuz olmayacak..Belki Şirinleri bile göreceğiz...Gelin çocuklarımızı bu tekerlemelerle (ninnilerle) büyütmeyelim..Daha bilimsel-mantıksal ninniler besteleyelim, onlarla büyüsünler..Ya da besteleme işini boşverin..Kendi kendilerine uyusunlar..Bir de onlarlar mı uğraşacaz halla halla?

Biterken Green Day - Christian's Inferno çalıyordu..Kendinize iyi bakın efendim :)

4 Temmuz 2009

Yeni Yayın Dönemi Programları -2-

PLAY...Dün kaldığım devam ediyorum :)

7-Ayar-mania: Ayar verme meraklısı gençler için düzenlenecek alternatif haber bülteni..Farklı sözlüklerden yazarlar toplanıp günlük konular hakkında konuşacaklar, birbirlerine ayar verecekler..Eksi puanlar-artı puanlar havada uçuşacak..Ardından sözlükler de "bizim sözlükten x'in itü sözlükten y'ye ayar vermesi", "ayar canavarı x", "en iyi ayar veren sözlüğün bizim sözlük olması" gibi başlıklar açılacak..Günler boyu sürecek tartışma -dolayısıyla ayar vermeler- buradan devam edecek..Sanal alemde çok ses getirilecek, reyting toplanacak..

8-Ufo Günlüğü: Bu program için parası neyse verilsin, Haktan Akdoğan beyle anlaşılsın..Program Kumburgaz üzerinden tüm galaksiye yayın yapacak..Sevgili Haktan Bey eline geçen ufo görüntülerini sıcağı sıcağına bizlerle (belki de "onlar"la) paylaşacak..Benim şahsi bir başka önerim programın gece 23.oo'ten sonra yayınlanması..Uyku problemi çeken insanlara masaldan daha yararlı olabilecek bir program çünkü..

9-Erkek Programı: Bildiğimiz kadın programı, ama bu erkeklere hitap edecek..Sunucular daha genç-güzel bayanlardan seçilip daha açık (bu nasıl olacak bilemiyorum, biraz daha ileri giderlerse derilerini yüzdürmek zorunda kalacaklar çünkü) giyinmeye teşvik edilecek..Geri kalan herşey aynı..Yine göbekler atılacak, yine ayrılanlar birleştirilecek vs...

10-Du'bakalım: Bu programda hiçbirşey olmayacak..Boş bir ekran..belki bir köşesine geri sayım saati konulacak..Görevli bir eleman saate belirli zamanlarda -kafasına göre- ekleme ya da çıkarma yapacak..Saat asla sıfırlanmayacak..Çok meraklı izleyicilerimiz "du'bakalım bir bildikleri vardır" diyerek televizyonun başından ayrılamayacak...Çok gizemli bir program çok :) ...(günümüzdeki yayınlardan daha boş değil)

11-Laik Babam: Olay yaratacak bir yapım daha..Eski yeşilçam filmlerinin günümüze uyarlanması..Fakir ama laik bir genç, zengin tarikat liderinin kızına aşık olur ve olaylar gelişir..Hatta diyaloglar şuradaki yazıdan alınabilir...

12-Tövbekarlar Yarışıyor: İmam, papaz, haham ve budist rahip, 10 ateiste kendi dinlerini kabul ettirmeye çalılacak...bi dakika ya...bu zaten yapılmayacak mıydı???!! (yazarın notu: yuh)

İstediğini söyleyen istemediğini işitir

Sevdiğim sözlerin başında gelir; "İstediğini söyleyen, istemediğini işitir."

Yan yana yaşadığımız dünyada, herkesin birbiriyle bir sınırı var aslında. Öyle parmaklıklar, çitler değil ama görülmeyen çizgiler. Kimine göre elektrik, kimine göre his.
Madem insanlar konuşa konuşa anlaşıyor. O zaman ağızdan çıkan her kelimenin de özenle seçilmesi gerekiyor. Neyi ne zaman söyleyeceğini, kime nasıl davranacağını bilmeli insan.
Dünya değişiyor, insanlar yalnızlaşıyor ve kime nasıl davranacağını unutuyor galiba. İlk gördüğüyle can ciğer kuzu sarması olmaya kalkabiliyor.
Bir kere gördüğü arkadaşı, iki kere oturduğu dostu oluyor. Hatta daha ilk tanışmada 40 yıllık ahbabın yapamayacağı muhabbete girenleri de gösteriyor yaşam.
Hadsiz bir millet olduk çıktık vesselam.
Oysa söylediği lafın nereye gittiğini bilmeli insan.
Beyni yerine her durumda kaba yerlerine güvenenler, kelime haznelerindeki sınırla sayıdaki sözcükle de bunu başaramıyor tabii.Bir de tersi var bu durumun. Kendini herkesin efendisi görenler. Karşısındakine burnunun ucuyla bakıp azarlar gibi konuşanlar. Teşekkür etmek bir kenara dursun, ortama girip çıkarken günaydın, iyi akşamlar demekten yüksünenler. Yeri gelince istediği gibi konuşan ama aynı şekilde karşılık gördüğünde kükreyenler.Ses tonunu ayarlayamayanlar.
Açık olmaması gereken yerde telefon çalar. Biri mutlaka uyarma gereği duyar. Ama bunu yaparken "Telefon yasak kapatır mısınız?" demek yerine "Görmüyor musun yasak", "Dağdan mı geldin kapatsana ya" diye sert bir uslup kullanır.
Örnekler artabilir. Sonrası malum.Hoyratça söylenen sözler ve istenmeyen olaylar. Ne demiştik, "İstediğini söyleyen, istemediğini işitir."

3 Temmuz 2009

Yeni Yayın Dönemi Programları -1-

Malumunuz...ülkemizde mantar gibi tv programı ortaya çıkıyor..Yeni ve farklı(!) birşeyler yapabilmek için kanallar birbiriyle yarışıyor..Bende yeni yayın döneminde yayınlanabilecek birkaç öneri de bulunmak istiyorum..Bakarsınız ciddiye alacak bir manyak çıkar (şu an yayınlanan programlardan pek farkları yok) ...

1-E.T.M.: Bir reality programı..Tam açılımı "Emo tedavi merkezi" olacak..Her hafta farklı 5 emo Türk adetleri ile tedavi edilmeye çalışılacak..Kimi zaman halay çekileceki kimi zaman çiğköfte yoğrulacak..Bol "gözyaşlı" haliyle bol reytingli ibret verici bir program..Emolar makyajları silinirken-saç stilleri bozulurken fenalık geçirecek, izleyiciler tv karşısında hophop hoplayacak.

2-PamukPrenses ve 7 Cüceler: Bildiğimiz Pamuk prenses masalı..Romanları tv'ye uyarlayan yapımcılar uyarlanacak roman bulamayınca masallara yönelecek..İlk deneme ünlü Pamuk Prenses masalına olacak..Oyuncu olarak önerim Aşk-ı Memnu dizisindeki Bihter-Behlül çifti..Yalnız öpüşmeleri 5 dk.'dan az olacak, RTÜK ceza keser yoksa..Aynayı Zeki Kayahan Coşkun seslendirebilir..Tek sorun 7 cüceleri bulmak.. Oyuncu görüşmelerinde "ben cüce değilim lan, benim boyum uzun prens olcam ben" diye olay çıkaran oyuncu adaylarına karşı fazladan 2-3 güvenlik görevlisi bulundurulmalı..Şimdiden söylüyorum bu proje çok tutacak...

3-Benimle "Sertleşir misin"?: Türkiye'nin ereksiyon haritasının açıklanmasından sonra bozulan Konyalıların karşı atak için yapacakları program..Büyük ihtimalle yerel Konya kanalının birinde gece 24.00'ten sonra yayınlanacak..Bu programa katılan Konyalılar neredeyse hepsi rahalıkla "sertleşecek", "bu anket yanlış kardeşim" mesajı verilecek..Diğer kanallarda programın gerçek olup olmadığını tartışacak, aklımızı peynir ekmekle yiyeceğiz..

4-Merdiven-star: Herbirşeyin starının yapıldığı ülkemizde en son olarak yapılacak yarışma..Her hafta farklı merdivenlere gizli kamera yerleştirilecek..Özel jürimiz merdivenden geçen insanların performansları değerlendirilecek..Ülkemizde merdiven çıkarken dans eden-şarkı söyleyen-kendini star zanneden insanlar (ciddiyim var böyleleri) olduğu sürece bu program devam edecek..

5-Paylaş Paylaşabildiğin Kadar: Facebook'ta sürekli video paylaşan insanların yarışacağı bir yarışma..Her hafta 5kişiden 1 saat içinde paylaşabilecekleri kadar video paylaşmaları istenecek..Haftanın birincisi facebook'un %0,0000000000001 hissesine sahip olacak..Yarışmada favoriler kesinlikle benim arkadaşlarım..Kimse ellerine su dökemez...

6-Dursun Teyze ile Anahaber Bülteni: Bildiğiniz haber bülteni, ama sunucusu bir mahalle "teyze"si olacak..Ayrıca haberleri de o hazırlayacak..Haberlerde fazla bilgi, açıklama ve kanıt olmayacak..CIA, KGB, MİT, herşeyden haberi olan teyzemiz haberlerini kendi tarzıyla sunacak.."Şu siyah bi adam var ya başkan seçildi, o aslında gerçek başkan değilmiş", "Şu filistine saldıran ülke var ya o gizliden şunla anlaşmış", "mendebur hayvan var ya onun gribini amerika çıkarmış" gibi...Ayrıca Türkiye'nin dört bir yanında görev yapan muhabirleri mahalle mahalle önemli olaylardan haber verecek..Kavgayı, dedikoduyu çok seven bizler de ekrana kilitleneceğiz...daha ne olsun?

PAUSE...Çok uzun olacak bu..Daha 6 projem var..En iyisi 2ye bölmek..Şimdilik bu kadar..Yeni projlerde görüşmek üzere -biterken S.Erener/bu böyle çalıyordu- kendinize iyi bakın efendim :)...

2 Temmuz 2009

The Simpsons

Herkese selam. Bugün sizlere neredeyse herkesin tanıdığı, dünyanın en meşhur ailesi The Simpsons hakkında bilgi vereceğim (: .
İlk olarak ailenin üyeleri hakkında bir şeyler karalayayım. Ailenin babasından başlıyorum..

Homer Simpson
Homer dünyanın en meşhur ailesinin babası olmanın yanında dünyanın en garip babasıdır da bence.Böyle diyorum çünkü daha önce hiç onun gibi birine rastlamamışızdır. Ne bileyim, tüm karakterler değişik fakat Homer çok çok değişik biridir.Fiziğine de bakılarak çok obur biri olduğunu da anlarsınız zaten.
Homer 38 yaşındaymış ve yaklaşık 105 kiloymuş. IQsu bir dönem 105e yükselmiş olsa da normal şartlar altında 55miş. Ben o 'bir dönem 'i hatırlıyorum. Şöyle bir bölümdü ;
Homer küçükken burnunun içine pastel boyaları doldurum onları çıkarmayı çok severmiş. Fakat bir gün bir pastelboyayı o kadar çok derine itmiş ki,boya Homer'ın beynine girmiş. Doktorlar ameliyatla o boyayı çıkarıyorlardı ve ondan sonra Homer çok zeki bir adam oluyordu. Ama onun bu zekasına alışık olmadıkları için tekrar o boyayı Homer'ın beynine itiyorlardı ve o da eski haline dönüyordu.
Belki bölümü benden daha iyi hatırlayanlar vardır, yanlışımın olmadığını düşünüyorum ama varsa da özür dilerim.

Marge Simpson
Marge , anne. Onun hakkında da bilinmedik bir kaç şey yazayım.
Doğum günü 1 Ekimmiş.
Saçlarını yaratıcısı Matt Groening'in annesinin 60'lardaki saç modelinden ve The Bride of Frankenstein'dan almış. Bu saç modelini kullanmasının nedeni tavşan kulaklarını saklamak olduğunu savunuyormuş filmin yaratıcısı.
Marge , Homer'ın aksine gayet anlayışlı biri. Ben hep izlerken bu ikisi bir birini nasıl buldu merak ederim. Bir bölümde bunu anlatıyorlardı. Bir kampta tanışmışlardı yanlış hatırlamıyorsam.

Bart Simpson
Bart ailenin haylaz çocuğu. Her türlü yaramazlık beklenir sanırım ondan (: . Zaten onun yaşındakiler de hep öyle değil midir xP . Her neyse.
Bart'ın diğer ismi Jojo'ymuş. Bart J. Simpson tam ismi.
Yaratıcıları M.G nin saç stili de küçükken Bart'ınki gibiymiş.
Adı İngilizce brat yani yaramaz çocuk anlamından geliyor.
Ve Bart solakmış.

Lisa Simpson
Ailedeki en zeki birey. Bunun yanında sanatçıdır da kendisi (: . Ve yanlış hatırlamıyorsam Lisa Budist xD.
Dizi tarihi boyunca iki kez 8. yaş gününü kutlamış.
Kız kardeşi Maggieyle aynı saçlara sahip, fark etmişsinizdir ikisi birbirlerinin neredeyse aynısı.
En yüksek notu A+++ ve IQsu 156 .

Maggie (:
Kaç yaşında olduğu bilinmiyor :D. 20 senedir bebek kalmak nasıl bir duygudur sormak lazım :P . Ve sadece bir kez konuştu. Lisa's first Word isimli bölümde. O kelime de 'ba-ba' kelimesi olmuş. Elizabeth Taylor seslendirmiş. O saçma gelen iki kelimeyi söylemekiçin 5-6 kayıt yapmışlar ve son kayıt sırasında Taylor sinirlenip 'Canınız Cehenneme' diyerek orayı terk etmiş :) .
Bu arada Maggie Simpson adında 4 çocuk kitabı varmış, Matt Groening tarafından çizilen.

Bu karakterler dışında daha bir sürü kişi var tabii ki. Ama hepsini tek tek yazmak biraz zaman alacak. Bu yüzden başka konular üzerinde durmam daha iyidir (: .

Dizideki bu ailedeki bireylerin isimleri,yaratıcılarının ailesinin isimlerinden geliyor. Sadece Bart'ın ismini değiştirmiş.

The Simpsons Guiness rekorlar kitabına girmiş.En uzun süre devam eden animasyon (: .

Dizideki karakterlerin ten renkleri kanal zamplarken dikkat çeksin diye sarıya boyanmış.

Amerika'da bir çok Springfield varmış (121 tane)fakat bu Springfield hangi eyalette bilinmiyor. Şimdiye kadar telefon kodlarından falan yola çıkılarak neresi olduğu tahmin edilse de bu verilen ip uçları birbirleriyle çeliştikleri için kimse bu Springfeld nerede bilmiyor.

The Simpsons'a bir çok ünlünün konuk olduğunu hepimiz görmüşüzdür. Benim sadece hatırladıklarım ; Paris Hilton,Green Day, The Smashing Pumpkins... Daha çok var fakat ben hatırlayamıyorum.Sayısı dergide yazıyordu sanırım ama şu anda bulamadım ^^

Bart'ın Karatahta'ya yazdığı sözler;
Asla bir Emmy kazanmayacağım.
İkinci filmi yapmak için 20 yıl daha beklemeyeceğim. (Dizinin 20. yılındayız (: )
Ben 32 yaşında bir kadın değilim. (Eheh. Bunu yazmasının sebebi,seslendiricisinin 32 yaşında bir kadın olması :D )
Başkan'dan daha zeki değilim (Bushdan bahsediyor,bir tür mesaj xP)
Asla değerim olan parayı talep etmeyeceğim (Zamanında seslendirenlerin çıkardığı bir grev varmış, bu yazı o sırada yazılmış.)

Ve son olarak ;

Bart: Bundan böyle çalışmayacağım,çalışmak ezikler için.
Homer: Oğlum seninle gurur duyuyorum.Ben bunu fark ettiğimde senden iki kat daha yaşlıydım.

.....
Bilgilerin kaynağı CNBCE dergisidir. The Simpsons hakkında bir şeyler öğrenmek istiyorsanız kesinlikle okumalısınız. Saygılarla st Nixe :PP :)

1 Temmuz 2009

Nefret Ediyorum!!!

-1-Kına...Bu iğrenç maddeyi kim bulduysa, ilk kim kullandıysa Allah onların belasını versin...Bula bula bunu mu bulmuşlar? Zaten nasıl bulmuşlar onu da anlamıyorum...Hammaddesi iğrenç bir çamur..Onu alıp vücuduna sür, bilmem kaç saat beklet...Sonuç olarak iğrenç bir görüntü..Aferim...Buradan kına "yakan"lara sesleniyorum..Kendinize acımıyorsanız bari bize acıyın...O görüntü ile her karşılaştığımda mideme kramplar giriyor, hayattan anlık tiksiniyorum..Kına çıkana kadar -yaklaşık bir ay sürüyor- kınalı kişiye dokunamıyorum, hazırladığı yiyecekleri yiyemiyorum, hatta kınalı bölgeye bakamıyorum...Bildiğiniz işkence...Çok sevdiğim-değer verdiğim bir insandan bile nefret eder hale sokuyor beni..A.İ.H.M.'de bu konuda birşeyler yapmalı bence..Mesela insan haklarına aykırı diye kına kullanımını yasaklayabilir..İnsanlıktan soğutuyor valla...

-2-Sürekli "lan" diye konuşan kız...Tamam arada sırada hepimiz kullanıyoruz bu kelimemsiyi..Duygularımızı tam dozunda anlatamadığımızda yardımımıza koşuyor..Ama bunu her cümlenin, her kelimenin sonunda kullanmak niyedir? Hatta bu şahıslar bir süre sonra araya kelime koymayı unutup sürekli "lan"lamaya başlıyor...Belki cinsiyet ayrımı gibi gelecek ama bu durum kızlarda daha iğrenç duruyo..Erkeklerde de berbat ama kızlarda daha berbat...Hayattan soğutan başka bir ayrıntı da bu "lan"...

-3-Saçı ile 2 saat uğraşıp "saçımla uğraşmam" diyen insan...Kesin vardır bu insanlardan çevrenizde..Her zaman "hiç uğraşmam saçımla, yattığım gibi kalkıyorum aynaya bile bakmam" gibi cümleler kurarlar..O zaman anlayın ki saçına o dağınık havayı vermek için 2 saat uğraşmıştır o yalancı kişilik..Bunu ispatlamak isterseniz saçına dokunmanız yeterli..Ani bir tepki verirler, yüzleri asılır..Kısa bir süre sonra da birden(!) tuvalete gitmeleri gerekir...Hayır anlamıyorum "saçımla 2 saat uğraştım" desen ne olacak? Hayret bi'şey...

-4-Kanka Lafı...Bir kelimeden bu kadar nefret edeceğim aklıma gelmezdi..Alt tarafı "kan" ve "kardeş" kelimeleri birleşmiş bir hitap ortaya çıkmış...Görünürde bir problem yok..Ama herkes tarafından önüne gelene (ilk tanıştığı insana bile) kullanması sinir bozucu..Tez vakitte modası geçer inşallah...

-5-Facebookta sürekli video paylaşan insan...Nasıl bir ruh halindeler, amaçları nedir çok merak ediyorum..200-300 tane video paylaşmanın mantıklı bir açıklaması olmalı mutlaka..Youtube kapatıldı onu mu protesto ediyorlar acaba? Eğer öyle bir amaçları varsa emin olsunlar; olan "sevgili internet sansürcüsü"ne değil bize oluyor..Anasayfamda sürekli video görmekten sıkıldım..1 değil 2 değil, çok var bunlardan..Hatta facebook'u sadece video paylaşmak için kullanan adam tanıyorum...Facebook'un yaratıcıları siteyi ilk kurduklarında böyle bir hale geleceklerini tahmin etmişlermiydi acaba??

-6-Benim içimde küçük bir çocuk var diyen insan...Daha önce bahsetmiştim çocukları fazla sevmediğimden...Çocuklardan daha fazla gıcık olduğum -hatta nefret ettiğim- şey ise kendine "çocuk" diyen insanlardır.."Ben hala çocuğum, hala çocuklarla oyun oynuyorum, lolipop en sevdiğim şeydir ehehe"...BANA NE? N'apıyım madalya mı takayım sana? Halla hallah...İçinde küçük bir çocuk barındıran insanlar derhal içindeki çocuğu büyütmeli bence...

-7-İstanbul-Levent'teki Collezione'da çalışan Utku...Bu kadar net bir adres verdim diye Utkuyu tanıdığımı zannetmişinizdir..Hayır..Aksine yolda görsem tanımam..Kendisi geçen Cuma günü Matrax'ta Zeki Kayahan Coşkun'a telefonla bağlandı..Çok sinir bozucu bir şahsiyet...UTKU SENDEN NEFRET ETTİM....Bunu söylemeden geçmek istemedim...hıhı evet...

Biraz sinir yüklü bir yazı oldu, idare edin :)...Biterken Teoman'ın son albümü çalıyordu..Kendinize iyi bakın efendim :)